DİYARBEKİR’DE “ÇÖMLEKÇİLİK VE KİLER KÜLTÜRÜ”!... - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Yok olan, ya da kaybolan bir çok “kültürel” zenginliğimiz vardır ki, bunların arasındadır “topraktan” yapılan çanak, çömlek ve küplerimiz, bugünkü yaşam kültürümüzde sanki diyelim, topraktan yapılmış ne küp vardır, ne çanak, ne çömlek, ama dün vardı, hem de vazgeçilmeziydi bunlar evlerimizin.

Önce alüminyum icat oldu, sonra melamin ve naylon kaplar girdi mutfaklarımıza, böylece ne yediğimizden tat alır olduk, ne içtiğimizden, oysa tükettiğini üreten bir şehir olan Diyarbekir’de bugün adı bile anılmayan bir meslek vardı “çömlekçilik”

Çömlek hanelerde imal edilirdi çömlek, habene ve darbuka dahi buralarda yapılırdı ve hemen her evde darbuka bulunurdu, her evde çömlek bulunduğu gibi..

Diyarbekir’li güvecini illa ki “çömlekte” pişirdiği için tadı doyumsuz olur, derler ki, toprak çömlek “ana yüreğine benzer, ateşten indirildikten sonra bir müddet daha kaynatır içindeki yemeği, ana yüreği de öyledir, evladından ayrılsa da yüreği onun için kaynar durur.

Çömlek hanelerde kullanılırken daha başka yerlerde kullanmak için imal edilir, mesela bir çeşit küçük testiler yapılırdı ki bunları gelinler dünya evine girerken kapının üstüne vurup kırarlar, inanışa göre testiyi kıran gelin hanım artık baba evi dönemini geride bırakmış ve yeni bir hayata atılmaktadır.

Yine çömlekhanelerde ikam edilen bir çeşit testi vardır ki buna “mezarlık testisi” adı verilir, içine tuz veya su doldurulup dağıtılır, inanışa göre çocuğu on yaşından önce ölen aileler daha ziyade kurban bayramında bu küçük testileri içine su veya tuz bırakarak dağıtırlar, böylece hem suya ve hem de “tuza” verilen değer anlatılmış olur, nitekim Diyarbekir’li kendisine su ikram edene “su gibi aziz olasın diye dua eder..

Acaba bu şehrin tarihi evlerinin içinde “kileri” olmayanı var mıdır, kileri olup da içinde boy boy küpü bulunmayanı dlsun? Yoktur, çünkü kiler evin bütün ihtiyaçlarını korumayı sağlayan bölümüdür.

Kışlık yakacak odun ve kömürün istiflendiği yer de kilerdir, kış boyu yenilecek olan kavurmanın, pastırmanın saklandığı yer de kilerdir, kışlık kavunlar dahi  ipe bağlanıp killerin tavanına asılarak saklanırdı.

Uzun kış gecelerinin vazgeçilmezi bastık ve ceviz de kilerde saklanır, bir çeşit kışlık kavun vardır ki kilerin tavanına asılır ve kış günlerinde çıkarılıp sobanın yanında yenilirdi, kiler aynı zamanda evin “soğuk hava” deposudur,  çok sıcak yaz günlerinde burası gayet serindir.

Buzdolabının, soğuk hava depolarının olmadığı zamanları anlatıyoruz,  mutfaklarda “tel dolap” kilerlerde “küpler” vardı, boy boy idi küpler, bazılarını saymak gerekirse;

“Kem ayar” denilen kulpsuz zahire küpleri, “konca” diye adlandırılan iki kulplu zahire küpü “iri beyaz su küpü” küplerin bir kısmı “sırlıdır”  rengi yeşildir ve parlar, bir kısmı sadedir, küplere hububat çeşitlerinin yanı sıra “tereyağı” kendine özel bir küpte saklanır bu küp iki batmanlık, tabanı dar, göğüs kısmı geniştir.

Kışlık salça ihtiyacı evlerde hanımlar tarafından çıkarılır ve tabanı dar, göğsü geniş “burniya” denilen küpte saklanır, kavurma küpü ise çanak biçimindedir, küpler öyle gelişi güzel yerlere bırakılmaz, ahşap malzemeden yapılmış küp yerleri vardır ve burada yan yana ve boy boy dizilirler.

Un küpü büyükçedir, Diyarbekir’li yeni evlenen gençlere şöyle bir nasihatte bulunur: “Bir iş yapacağın zaman evin büyüğüne sor, eğer evde  büyük yoksa kilere in büyük küpe sor” illa ki evde bir büyük olsun istenir..

Bir de gelin geldiğinde ev kendisine gezdirilip gösterilir, un küpünün önüne gelindiğinde gelin elini küpün içine batırır ve kayınvalidesine şunu demek ister: “bundan böyle evin hamurunu ben yoğuracağım, görevi senden ben alıyorum” gelenekleri olan bir şehri anlatıyoruz bu anlattıklarımızla…

İnsan topraktan yaratılmış, toprakla iç içedir günlük hayatında, bunlardan bazılarını andık çanak, çömlek ve küp diyerek, sözünü ettiğimiz çömlek hanelerde ayrıca imal edilen “dolma taşı” nı da hatırlatalım, çatılarda kullanılan “puhrenk” ile su akıtmada “oluk” görevi gören “künk” gibi inşaat malzemelerini de hatırlatalım istiyoruz.

Bir zamanların “gül şehri” diye anılan bu şehirde ev var mıdır ki gül yetiştirilmesin, bahçesi olan evlerde bile çömlek hanelerde imal edilen “toprak” saksılar kullanılırdı ve bu saksılarda “peygamber mesleği” denilen çömlekçi ustalarının elinden çıkardı.

Mutfak dedik, kiler dedik buralardaki “toprak” malzemelerin arasında daha başka malzemeleri da anmış olduk, şunu söyleyerek sözü noktalayalım, biz bu malzemelerin kullanıldığı evlerden birinde dünyaya geldik ve o malzemelerin nasıl kullanıldığını da kendi evimizde gördük…

Berhudar olasınız ömrünüze bereket sevgili okurlarım.

ŞİİR

 KIŞ GÜNLERİ TÜRKÜSÜ

Sevilmeli kış günleri,

Biter bitmez bahar diye.

Anlatmayın hüzünleri,

Dere tepe ağlar diye.

 

Kar beyazı duygularım,

Çığ altında uykularım,

Gözlerimi sorgularım,

Neden böyle ağlar diye.

 

Dağda karlar eriyince,

Sular akar ince, ince,

Bir güzeli can sevince,

İster duysun o yar diye.

 

Yüce dağlar karı sever,

Hasta olan narı sever,

Deli gönül yarı sever,

Gülse güller açar diye.

 

Coşkun sular durulur mu,

Seven gönül yorulur mu,

Aşıklara sorulur mu,

Yardan tatlı ne var diye?

 

Karlı dağlar sabır taş,

Duman duman döner başı,

Aşıkların sevda aşı,

Can evinde kaynar diye.

 

Aşk cemresi düşer kalbe,

Yer, gök olur hep toz pembe,

Sevda karı habbe habbe,

Gönüllere yağar diye.

 

Elbet biter kış günleri,

Başlar bahar düğünleri,

Hasret yüklü hüzünleri,

Düşünmeli efkar diye.

 

Coşkun sular durulur mu,

Seven gönül yorulur mu,

Aşıklara sorulur mu,

Yarden tatlı ne var diye?..

Diyarbekir, 14.Şubat.2008

MEVLÜT MERGEN AMİDİ