DİYARBEKİR VE İNANÇ TURİZMİ!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)
- 08-06-2022 07:58
Gün oldu “yitik şehir” dedik, gün oldu “saklı şehir” dedik, kadim kent Diyarbekir için, o kadar çok “göç” alıp verdi ki “bilmezlik” kapladı yüzünü, bu durum beraberinde “inkar” rüzgarı da estirdi, oysa bu şehirde 33 medeniyetten söz ediliyor da on beş asırdan beri var olan “İslam” medeniyeti göz ardı ediliyor.
Birilerinin bir şeyi, bir etkinliği bilmemiş olması onu “yok” durumuna getirmez, yine birilerinin İslam’dan önceki zamanları, inançları, sevmiş olması, özlemesi,
hatta yeniden hayata geçirmek istemesi o birileri için önemli olabilir, ancak yaşadığı günden ötesini, dün’ü yok saymasını gerektirmez.
Bir şeyi “var” saymak için onu görmek gerekmez, o kadar çok görmediğimiz, fakat var olduğuna kesinlikle inandığımız gerçekleri kabul etmek gerekir, görmek içinde “yaşamak” ön şart değildir, yaşadığımız ömür sürecimiz sınırlıdır, biz yok sayıp inkar etsek bile “tarih” bizim gibi hareket etmez ve bu kadim kente İslam’ın gelişinin asırlar önce olduğunu söyler.
“Geliş” şeklini ve kimlerin eliyle geldiğini de bildirirken “fetih” olayını da yazar, Diyarbekir çok karanlık günler geçirmiştir kendi insanını koruyamamış, “göç” alıp “göç” vermiştir, kendi insanını koruyamadığı gibi kültürünü, geleneklerini de koruyamamıştır, gidenlerin götürdüğünün yerine gelenler aynısını getirmemişlerdir.
Üstelik gelenler “yıkmayı” öncelikli olarak kabul etmişler, ayakta duran nice kültürel yapıyı yıkmaktan çekinmemişlerdir, yıkmışlar, yok saymışlar ve bugün nedense bazıları yıkılanı, yok olanı göz ardı edip inkar yolunu tutmaktadırlar, lezzetin tadını göremesek de onu yok sayamayız, aklımızı göremesek de “yok” sayamayız, kısaca görmesek de var olanı kabul etmek zorundayız.
Tıpkı bizim “kurtuluş günü” olmayan Diyarbekir’imizin “fetih günü” olduğunu kabul etmemiz gibi, üstelik “fetih” olayı yaşanmış ve yaşandığı zamanlarda görülmüştür, bunu tarihi kaynaklar bize söylerken “akıl” sahiplerine “inkar etmek yakışmaz.
Sözü sanki uzattık bu şehrin “inanç turizmi” konusuna getirmek isterken, günümüzde çok önem verilen inanç turizmini görmek istediğinizde, hem "hüzün" duyguları kaplayacak yüreğinizi, hem de isyan edeceksiniz, kabullenemeyeceksiniz.
Neden denirse, Şanlıurfa komşu ilimiz, zaman zaman içimizden gelen isteğe uyarak "görmeye" gidiyoruz o güzelim "balıklı göl"ü, çevresindeki mabetleri, kabristanları topluca çevre güzelliğini, bu şehre girerken kocaman bir levhada "peygamberler şehrine hoş geldiniz" levhasını okurken Diyarbekir'e girenlerin böylesi bir levhayı okuyamadıklarını da üzülerek görürüz.
Çünkü Diyarbekir’de : ”Peygamberler ve sahabeler şehrine hoş geldiniz” diyerek gelenleri karşılayan bir levha yoktur, üstelik Şanlıurfa'da "peygamber mezarları yoktur ve Diyarbekir'de mübarek cesetleri görülmüş, hatta elle dokunulmuş iki tane peygamberin kabr-i şerifleri vardır.
Melikahmet Camisinin minaresinin tıpkı Edirne'deki Selimiye Camisi minaresi gibi çift merdivenle aynı anda çıkılabilir olduğunu ve camisinin de "Mimar Minar" imzasını taşıdığını öğrendiniz mi?
Diyarbakır'ın "sembol"lerinden birisi olan dört ayaklı minare ve yanındaki Camiye ne zamandan beri gitmişliğiniz yok, küçük fakat o derece güzel bir mabettir "Şeyh Mutahhar Camii" siz bakmayın bu camiye halkın "Şeyh Matar Camii" demesine, "mutahhar" yani temiz olan, temizliği seven, maddi ve manevi temizliği öneren bir zattır bu camiye adı verilen kutlu kişi..
"Safa" Camisinin sadece minaresi değil gönle safa yaşatan, bu camide büyük İslam Alimi "Muslihiddin-i Lari" gibi bir zatın makberi bulunmaktadır, hangisini sayayım bilmiyorum.
"Ali Paşa" Camiine en son bir cuma günü gitmiştim, Arapşeyh'ide yine bir Ramazan akşamı ziyaret etmiştim, Nasuh Paşa ve İskenderpaşa'yı da öyle, sağlık şartlarım müsait olsa inanınız "sur içindeki on altı tane minareli "tarihi" camiye dün'ü bugün'e taşıdıkları için her gün gider onları ziyaret ederdim.
Biz bu şehrin içinde yaşayanlar olarak bu mabetleri görmek ve ziyaret etmek arzusuyla dolup taşarken neden uzaklardan gelenlerde bu arzu ve iştiyak olmasın?
İşte bu arzu ve iştiyakı çoğaltmak adına bu şehrin inanç turizmine daha çok önem vermeliyiz,
Bir de “bilgi kirliliği” bu şehrin manevi yapısı tarihi vesikalardan öğrenilmeli, bilgi kirliliği oluşturulmamalı, bazılarının görmediğini inkar etmek hatasına düşülmemelidir.
Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım.
ŞİİR
BU ŞEHİRDE MEDFUN ŞEHİD SAHABELER
Ashab şehri Diyarbekir içinde,
Ulu makam sahibi çok sultan yatar.
Surların dahili ve haricinde,
Peygamber, sahabe şehidan yatar.
Yirmi altıcivan şu tek kubbede,
Peygamber dostları hepsi sahabe,
Fetihle gelinmiş şehir, kasaba,
“Rıdvan” ile kardeşi “Mes’ud Can” yatar.
Din-i mübin için yapmışlar cihad,
Halife Ömer’e etmişler biat,
Dökülen kanlara şahit kainat,
“Beşir” “Hamza” gibi çift aslan yatar.
“Amr”, “Şa’be”, “Sabit” dahi burada,
Cömert davranmışlar canı fedada,
Saadet onların iki dünyada,
İkişer “Zeyd”, “Halid” bir “Nu’man” yatar.
Üç “Abdullah” şehid, iki “Muhammed”,
İ’lay-ı din için tutmuşlar niyet,
Şehadet şerbeti doyumsuz lezzet,
“Ka’bi Zişan” deyu pehlivan yatar.
Ellerde kılıç var, sinede iman,
Amid’de vuruşmuş bir avuç insan,
“Fudayl” de gönüllü yüce kahraman,
“Hasan” deyu iki nevcivan yatar.
“Malik” de şehiddir muharebede,
“Fahr” ve “Ebul Hamd” de bizim beldede,
Ashab kabristan olan camide,
“Eb Nasr”, “Mugire” pür iman yatar.
Hepsi de sahabe hepsi kahraman,
Her biri cihana bedeldir inan,
“Iyaz b. Ğanem” de emir ve ferman,
Sultan oğlu “Sultan Süleyman” yatar!..
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Diyarbekir