DİYARBAKIR’DA EL SANATLARI - (Fahrettin Kanat'ın Yazısı)

El sanatları, bir milletin yaşayan, en canlı belgelerinden biridir, Her toplumun yaşam biçimi  sanat anlayışı ve el becerisiyle bütünleşerek var olan el sanatları insanoğluyla yaşıttır diyebiliriz.

El sanatlarının doğanın olumsuz şartlarından korunma, tüm yaşam koşullarına kolaylık sağlama ihtiyacından kaynaklandığını biliyoruz. Kişinin kendisine yararlı olacak eşyayı hazırlarken, elindeki ürünü, renk, zevk, desen ve ahenk birlikteliği ile gerçekleştirmesi, kendi öz yeteneği ile beraber aynı zamanda içinde yaşadığı toplumun yöresel karakterini de yansıtmasıyla olur.

İnsanoğlu, var olduğu günden bu yana gittiği, egemenlik kurduğu her yere en basitinden en karmaşığına dek el sanatlarını ve bu sanata ilişkin kültürünü de beraberinde götürmüştür. Bu açıdan bakacak olursak; Subarrula’rdan,  Hurriler’e, Mitanniler’den Asurlulara, Uraturlar’dan, Medler’e, Persler’den Büyük İskender’e, Romalılar’dan Bizans idaresine, Büyük İslam Fethi’ne, Emeviler’den  Abbasiler’e Selçuklular’dan Artuklu’lara kadar birçok kültürün katmanlarından oluşan Anadolu, bir sanat beşiği olarak kabul edilir. Güneydoğu Anadolu’nun en önemli kentlerinden biri olan Diyarbakır’ın da el sanatları konusunda çok çeşitlilik gösteren zengin bir geçmişe sahip olduğunu bilmekteyiz.

El sanatları deyince Diyarbakır’da ilk olarak atalarımızdan kalma antika mahiyetinde tunç işlerine, demircilik ve bakırcılığa ilişkin parçalara rastlandığını görüyoruz. Yine Akkoyunlular devrinde kalma şamdanlar, Artukoğlu’larından kalma nakış ve yazılarla bezenmiş tepsiler, sahanlar, kupa ve kadehler, gülabdanlar, mineli küçük vazolar, en eski devirlerden kalma sanat şaheserleridir.

Birinci Dünya Savaşına kadar çok ileride bir seviyede olan Diyarbakır el sanatları arasında kuyumculuk, bakırcılık ve ipekçilik hala önem ve özelliklerini korumaktadır. Konya’daki Mevlana Türbesi’nin ikinci kapısı, Bağdat’taki İmam-ı Azam Türbesi’nin nefis altın ve gümüş işlemeli kapısı, avize, şamdan ve kandilleri Diyarbakır’da yapılmıştır.

Zamanında da büyük ilgi gören ve Diyarbakır folkloruna da giren ipek puşu’lar Diyarbakır’da el tezgahlarında dokunur. Diyarbakır Puşu’su 1973 yılında Münih el sanatları Fuarı’nda altın madalya kazanmıştır.

Diyarbakır kuyumculuğu günümüzde de sürmektedir. Diyarbakır kuyumcularının yaptığı hasır bilezikler, gerdanlıklar, gümüşten yapılan buhurdan, gülabdan, gümüş işlemeli nalın ve peştahlar ünlüdür.

Yörede toprak işleri de gelişmiştir. Diyarbakır testileri, suyu soğutma özelliğiyle tanınmıştır. Saraçlık ve Keçecilik, eskiye oranla gerilemiş olmakla birlikte, varlığını sürdürmektedir.