DİYARBAKIR VE KÜÇE KÜLTÜRÜ - (Fahrettin Kanat'ın Yazısı)
- 11-06-2022 08:43
Evin geniş Hevşi (Avlusu) tümü ile gözenekli nahit (yontma bazalt) taşlarla kaplıdır.
Diyarbakır’da tüm evler böyleydi, Aynen şu andaki Cahit Sıtkı Tarancı’nın müze olan evi gibi.
Yazın kavurucu sıcağında dökülen sular bu süngerimsi gözeneklerde uzun süre kalıp serinlik versin diye kentin tüm Avlusu bu taşlarla kaplanır. Bunlara da DİŞİ taş denir. Evlerin Avluları Eyvan tabanları ile kiler tabanları bu taşlarla kaplıdır. Tüm duvarlar ise yine bazalt ama gözeneksiz, yani ERKEK taşlarla örülüdür….
Hemen her evde tulumbalı kuyu bulunur.
Eskiden, yani henüz sur içinde çarpık kentleşme başlamamış, evlerle birlikte sokaklardaki alt yapı tahrip edilmemişken, bu kuyuların suyu içilecek kadar temizdi,. Ama içilmezdi. Tulumba ile yada kovalarla çekilen kuyu suları genellikle temizlikte, avluları yıkamakta, sokak ve bahçe sulamakta kullanılırdı. Sonraki yıllarda (1960’lı yıllar ve sonrasında) sur içinde yıkılan konakların, geniş avlulu evlerin yerine yapılan betonarme binaların temelleri kazılırken kentin kanalizasyon ve su şebekeleri tahrip edildi. Kuyuların düzeni ve dengesi bozuldu.
Çok önceleri kanallar kuyulardan uzak ve su şebekelerinin daha derininden geçiyorken, eski kanalların tahrip olması ve yeni kanalların da su şebekelerinden daha yukarıya alınmasıyla kuyulara ve su şebekelerine kirli su sızıntıları olmaya başladı. Tüm kuyular kirlenerek birer fosseptik çukura dönüştü...
Nitekim, 1960-1990 yılları arasında kentte sıkça salgın hastalıkların görünmesinin bir nedeni, Hevsel bahçelerinin haram su ile sulanması, bir diğer nedeni de budur.