DEĞERLİ OKUR HİKÂYENDİR ANLATTIKLARIMIZ ŞEHİR ADINA (2)
- 31-05-2018 00:03
Vahşetin temsilcileri “Ortadoğu” adını verdikleri coğrafyamızda-biz bu tabiri kabul etmiyoruz- Moğolların tarihte sergiledikleri vahşetin tekrarını uygularken, şehirleri hedef alarak, toprakları insansızlaştırma yoluyla istilalarını yoğunlaştırmaktadır.
Bağdad’ı, Şam’ı, Haleb’i yerle bir edenler, öncelikle o beldelere tayin ettiklerine her türlü kötülüğü yapma serbestliğini verip, tayin ettikleri vakitte emanet verdiklerini-kendilerini dünya sahibi bildiklerinden- geri alıp, vahşetlerine kaldıkları yerden devam etmenin zevk û sefasını sürdürme yoluyla kendilerine sınır bildikleri arz-ı mev’ud adını alan lanetli haritalarını çizmekle meşguldür.
Mısır’da, Libya’da tezgâhladıklarıyla yetinmeyenler İslâm Coğrafyası’nda Tunus’u, Fas’ı, Cezayir’i, Yemen’i merkeze alarak, Filistin ve Mukaddes Topraklarda her türlü hileyle desiseyle at koştururken Saray Bosna’da sergiledikleri vahşeti unutturamazlar. Kudüs’te tarihle hesaplaşmaya ahd etmiş olanlar, Endülüs Vahşeti’nde ulaştıkları başarıyı tekrarlamaya çalışırken Sevgili Selahaddin’in hayalinin tekrar canlanmasına tahammülsüzlüklerini icra etmektedir.
Filistin’i altın tepsi içinde Yahudîye veren Birleşik Krallık, istenilen görevi tamamlarken, şimdi ataları oldukları Birleşmiş Devletler Topluluğu’na, Amerika’ya devrettikleri mirasın devamlılığını sağlamaktadır.
Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması için Birleşmiş Avrupa Devletlerinin çabalarının sonrasında bölük pörçük edilen coğrafyada son çeyrek yüzyılda yapılan vahşetin sınırlarını artık genişletmeye kararlı olanların İsevî-Musevî İttifakı, kendilerini kabul etmeyen topraklarda soykırımı yapmakta sınırlandırmadıkları vahşetlerini daha önce taktıkları maskelerle koruyamamanın çaresizliği içinde üçüncü dünya harbinin tamtamlarını çalarken, firavunluklarını, nemrutluklarını, kan içiciliklerini alenî hale getirmiştir.
Kurmuş oldukları paravan kuruluşlarla Afrika’da sömürdükleri topraklarda insanları açlığa mahkûm edenler, UNICEF gibi aldatmacalarla insanlığı oyalarken, UNESCO adını verdikleri kuruluşların şehirleri tahrif etme, ortadan kaldırma çabalarına ne isim verebilir?
Dünyada yalanlarla talanları gizleyenler, şehirler üzerinde kurdukları tahakkümle insanlığa her türlü ezayı ve cefayı mubah gördükçe, mazlum insanlar üzerinde zulümlerini artırdıkça, yataklarında rahat uyuyacaklarını mı sanır? Hangi zalim, zulmünün eserini ömründe bedeninde görmekten mahrum bırakılmıştır?
Hitler’i tarih sahnesine sürenler, kendisini nasıl yetiştirdiğini saklayabildi mi, tarih sayfalarında? Avrupa’yı baştan sona çiğneyen Hitler Efsanesi’neson verenler Fransa’yı da İngiltere’yi de dize getirirken, kendi yaktıkları insanlara ağıtları kendileri yakmadı mı?
Almanya’nın Doğu’ya hediyesi olan Bolşeviklerin insanlığa sundukları kurtuluş reçetesi de aslında plânlı-programlı sistemin gereği değil miydi? Sibirya soğuklarında nefesleriyle karşı koyan on milyonlarca insanın açlıkla soğukla yok oluşun mimarları bilinmiyor mu?
Sıtmaya razı ederek ölümü gerçekleştiren anlayış, yeryüzünde fitneyi ve fesadı yaygınlaştırırken, bu kirli senaryonun hazırlayıcıları kimdir? Biz, halen gafletin ve delaletin girdabında alkışlayıcısı olduğumuz katillerin yanında katline ferman verenlere olan aşkımıza methiye düzmekle ne kazanacağız. Veba misali artan zalimin zulmüne rıza göstermenin daha şiddetli zulüm olduğunu bilmeme aptallığına sürüklenenler, kendi sonlarının da öncekilerden daha elîm ve acı olduğunu ne zaman fark edecek?
Şehir Araştırmaları Merkezi Mesajı
Bizim şehirlere yüklediğimiz mana, aslında iki medeniyetin karşı karşıya olduğu günümüzde bize ait olana sahip çıkmaktır. Onlar tarihe saygısızlığın, insana acımasızlığın her türlü vahşetinde zirveye çıkmanın alçakça mutluluğunu yaşarken, sorulmaz mı, tarihte benzerlerinin akıbetinin ne olduğunu kendilerine?
Dünyayı ahtapot kolları misali saran bu vahşet imparatorluğunun korkusu, ne zaman devrileceklerini bilmesi ve bu devrilme zamanını geciktirme ameliyesidir, aslında.
Onlar, soy kırım uyguladıkları milletlerin beddualarından yakalarını kurtaramayacaklardır. Her yıktıkları şehirlerin enkazı üzerine yükselen yapılar, onlara karşı çıkışın işaretidir, küçük ve gösterişsiz olsa bile.
Şehir Araştırmaları Merkezi, medeniyeti merkezine alarak, yeryüzünü kanla tanıştıranlara insan olmanın erdemini ve faziletini anlatmakla kendilerine karşı çıkışın ilk adımlarını atmaktır, aslında.
Nerede bir gül yetişiyorsa, insanı bu güzellikten mahrum etmek için gülü gövdesinden makaslarla kesenler, yerine ne kadar yapma gülleri monte ederse etsin insanlığa vazifemiz güşün kokusunu unutmamalarını hatırlatmaktır, aslında.
Her bulunduğunuz yere gül fidanları dikiniz.
Bu fidanların rengarenk yaprakları size çok şey hatırlatacaktır. Beyaz güller, barışı, insanlığı, kardeşliği ifade edecektir.
Kırmızı olanları haksız yere dökülen insanlığın kanından rengini alır, tüm keskinliğiyle.
Sonuç
Şehre dair yazdıklarımızı sizinle paylaşmaya devam ediyoruz, yıllardır.
Şehre olan saygımız insana duyduğumuz sevgidendir.
Şehre olan tutkunluğumuz yeniden medeniyetin tesisi içindir.
Şehre olan bağlılığımız medeniyetin yeniden ihyası amaçlıdır.
Şehre ait dile getirdiğimiz, haksızlığa, her türlü global ahlâksızlığa karşı duruştur.
Şehre ait ısrarımız gençliğin maddî ve manevî açıdan bozulmasına karşı koyuştur.
“Şehir” dedikçe barış ve kardeşliği hatırlatmamız, tarihe düşman olanların atalarına, mirasçılarına baş kaldırmadır, onların insanlığa giydirmek istedikleri deli gömleğini reddediştir.