Damlaya Damlaya Göl Olur

Bazen ifade edemediğimiz ya da uzun uzun ifade etmek yerine kullandığımız atasözlerinin günümüzdeki değişimine göz atalım istiyorum. Mesela ‘damlaya damlaya göl olur’ atasözünü ben evvelden beri çok severim, çok da mantıklı olduğuna inanırım. Ne diyor bu atasözü bize; azar azar biriktirip büyütmekten, çoğaltmaktan bahsediyor.

Peki biz damlaya damlaya göl olur atasözünü kendi hayatımızda nasıl gerçekleştiriyoruz?

Daha doğrusu biz neyi ‘göl’ ediyoruz?

Parayı mı borcu mu?

Geçenlerde bir televizyon programında, ‘cebindeki 10 bin TL ile nasıl tasarruf yapılır?’ üzerine konuştuklarına şahit oldum. Öncelikle şunu belirteyim; ben ekonomi uzmanı ya da finans danışmanı değilim. Fakat halihazırda ülkenin ekonomik ve enflasyon tablosu ortadayken bunun nasıl mümkün olabileceğini düşündüm. Ve bunun bir bütüne hizmet etmeyen, sadece toplumun küçük bir kısmına hitap eden, realisttikten uzak bir yaklaşımla, olaya yaklaştıklarını üzülerek izledim.

Peki asgari ücretle geçinemeyen, geçinemediği için borç batağına batan insanlarımız ne olacak? 

Tasarruf orada dursun, bu insanlar nasıl geçinecek? 

Kredi kartlarına yüklenen insanların sayısı gitgide artıyor. Çünkü reelde ceblerinde para yok. Para olmadığı için bankaya borçlanıyor. Banka da kendi faizini bu insanların omuzlarına atıyor. Sonra damlaya damlaya göl oluyor. Banka bu atasözünün hakkını vererek kazanıyor ama yine geçim mücadelesi veren insanlarımız için borç damlaya damlaya göl oluyor.

Tekrar ‘10 bin TL ile nasıl tasarruf

yapılır?’ konusuna dönecek olursak, bizim insanımız tasarruf konusunda master yaptı. Hangi markette indirim varsa koşa koşa oraya gidiyor. O da sadece temel ihtiyaçlarına zar zor harcama yapıyor. Kuru fasulyeyi etsiz yiyor artık bu insanlar. Ve bahsedilen 10 bin TL de yok ceplerinde...