ÇEŞMELERİMİZ VARDI!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Yakın tarihin "tanığı" olmak öyle kolay değil, bir kere ömrünün tamamı bu şehirde geçecek böyle tanımlananların, biz her ne kadar kendimizi bu tanıma uygun görüyor isek de, yine de "yeterli" olmadığımızı düşünüyoruz.

Böyle düşündüğümüz için de bizden bir nesil ötede yaşamış olanların anlattıklarına da müracaat ediyor, böylece de hem kendi bilgimizi arttırıyor, hem de bilgilendirmek istediklerimize yararlı olmaya  çalışıyoruz.

Bugünkü söyleşimize konu olarak geçmişte bu şehir halkının susuzluğunu gidermek için kana, kana suyunu içtiği çeşmelerini anlatmayı diledik, tabii günümüzde bu çeşmelerin en bilinen olanı "hatun kasta"lını en başta analım.

Mardin kapıdan çıkışta Gaziköşkü"ne giden caddenin hemen solunda ve çevresi "kabristan" olan bir çeşmedir "hatun kastalı" suyundan kana kana içtiğimiz ve burada "ben-u sen" bahçelerinde yetişen "has" (marul)u yıkayıp yediğimiz günler çok eski bir zaman değil, bize göre daha dündü, bu çeşmenin önünün her zaman insanlarla dolu olduğu günleri yad ediyoruz...

Sur içi 5 kilometre uzunluğundaki "bazalt" taşı ile örülmüş tarihi surların bilezik şekilde çevrelediği bir şehirdir, kadim bir yaşam merkezidir, insanın olduğu yerde hayat, hayatın olduğu yerde "su" olmalıdır değil mi?

Siz bakmayın "Diyarbekir bedendir/ suyu akmaz nedendir/her gün akşam gelen yar/bugün gelmez nedendir?" türküsünün sözlerine, o sözler bazen sular kesildiğinde bunu fırsat bilen birilerinin sevdiğine özlem duyuşunu ifade etmeye çalışması sebebiyle türküleşmiş sözlerdir.

Diyarbekir'de bilinen su kaynaklarının yanı sıra tam 51 tane çeşme ismi kaydetmiş bizden önceki yakın tarihin tanıkları..

Biz bunların tamamını sıralayacak değiliz, ama bazılarını hatırlatmak da isteriz; mesela "dağ kapı bitişiğindeki çeşme, bir taş üzerine aşağıdaki beyit güzel bir şekilde yazılarak çeşmenin üzerine asılmıştı. Şöyle ki: "Hak Teala rahmet eyleye ana/kim beni bir hayır dua ile ana"

Bu çeşme hala durur ama, suyu akmaz çeşmelerdendir: "Vahap ağa hamamının bitişiğindeki çeşme" derler ki bu çeşmenin bitişiğindeki duvar "Abbas ağa"nın doğduğu evin duvarı idi..

Çeşmesi gibi Vahap ağa hamamı da hala durur ama kurnalarından su akmaz, içinde  temizlenmek isteyen "kirli" bedenler dolaşmaz..

Diyarbekir'de İstanbul'un tarihi çeşmelerini aratmayacak bir çeşme yapılır bir zamanlar, yapılış amacı ise Sultan Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yılı dolayısıyladır.

Bu çeşme mermerden ve üzerinde kocaman bir sanat eseri olan çeşmedir, yeri mi söyleyelim, şu anda Diyarbakır Ticaret ve Sanayi  odasının bulunduğu binanın hemen bitişiğidir, tarih ise 1901'dir.

Bu çeşme birilerini çok rahatsız etmiş olacak ki yıktırılarak yok edilmiştir, bu çeşmeyi merak edenler "Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır" isimli eserin 304 no.lu sayfasına bakabilirler..

Sur içinin çeşmeleri çoğunlukla ya bir caminin, ya bir hamamın veya bir kilisenin duvarına bitişik veya yakınındadır.

Mesela "kavas-ı kebir" bitişiğindeki çeşme, bir de kavas-ı sağir var, "kavas"lar iki tanedir, biri küçük, diğeri büyük, "sağir" olan hala durur ve fakat suyu akmaz, bunlar "özel mülkiyet vakfı"dırlar.

Eskilerin deyimiyle "evlad-ı  zürriyet vakfı"dırlar, bir gün birisi şahsımı telefonla "arayarak, kavas-i kebirin yerini biliyor musun?" diye sormuştu, kendisine kesin olarak bilmediğimi, ancak bugün "aşifçiler sokağı"nda bulunan ve "Hacı Müştak Camii" diye anılan mescit olabilir" demiştim.

Zira bu mescit geçmişte başka isimlerle de içinde ibadet edilen bir mescittir ki, "azizler şeyhi" de bu mescitte halka vaaz verdiğini tarihi kaynaklar yazıyor.

Mardin kapısının hemen bitişiğindeki tarihi çeşme, üzerinde "Sultan Şüca çeşmesi" diye yazar, bu çeşme aynı zamanda "Ömer Şeddad" mescidinin de bitişiğindedir.

Çeşmeye bu isim karşısında türbesi bulunan ve sahabeden olduğu söylenen "Sultan Şücaeddin (r.a.)" hazretlerine izafeten verilmiştir.

"Hançepek polis merkezindeki çeşme" diye kaydedilmiş bir çeşme daha var ki bu çeşmeyi çok iyi bilen birisiyim, çünkü küçükken Kur'an okumayı öğrenmek için gittiğim "mahalle hocası"nın evi bu çeşmeye bitişikti ve o zamanlar o polis karakolu da vardı.

"Arslan-kaplan" çeşmesi, İçkalede bulunan bu çeşme ismini suyunun ağızlarından akıtıldığı "aslan ve kaplan" heykellerinden almıştır.

Bugün maalesef bu heykellerin biri yoktur, birilerinin alıp götürdüğü muhakkaktır, yoksa hayvanın canlanıp su içmek üzere Dicle'ye indiği düşünülemez, bu şehrin kültürünün "talan" edildiğine dair bir kanıttır bu çeşme...

Yine içkalede sonradan yapılan bir çeşme daha vardı ki, şimdi yerinde yok: "Erbulak çeşmesi" İçkale bir zamanların hükümet merkezi olduğu için burada bulunan Kolordu komutanlığı sebebiyle "erbulak" diye isimlendirilmişti, onun da suyu kaleden gelirdi.

Bazı camilerle birlikte adını taşıyan çeşmeler de yok olmuş, mesela Karacami, mesela Muallak cami, İzzettin bey mescidi, Derviş Hüseyin mescidi,  Çopyan mescidi, Sem'an oğlu mescidi, Ali b. Reşit mescidi gibi mescit ve çeşmeler.

Sözün başında "hatun kastal" dedik ya yalnız o değil Diyarbekir'dekastal diye anılan çeşmeler, Garip kastal, Velikethüda kastalı, Tahtalı kastal bu isim aynı zamanda bir sokak ismidir ve içkale yakınlarındadır..

Elli bir tanedir dedik sur içi çeşmeleri, aslında bu rakamın dışında daha bir çok çeşmesi vardır sur içinin, çünkü bazı evlerin hemen bitişiğine hayır sahipleri tarafından öyle bazalt taşlı falan değil sadece bir boruya musluk takılarak yapılmış çeşmelerdir ve bunlar isimsiz çeşmelerdir..

Söze "hatun kastal ile başladık, Arbedaş çeşmesi ile bitirelim istiyoruz, bu çeşme "akar" çeşmedir, içkaleden gelen suyu hiç kesilmez, havuz şeklindedir, içinde bazı zamanlar hanımlar halı ve kilim yıkarlardı, türkülere adı düşmüş bir çeşmedir:

"Arbedaş direkhana/ortası kumarhana/bu iş böyle giderse/sonumuz tımarhana" bazıları bu türküyü sanki Diyarbekir türküsü değilmiş gibi seslendirdikleri için yanlışı düzeltelim istedik.

Sadece çeşmeler ve kastallar dedik, bir başka söyleşimizde  inşaallah diyerek" bu şehrin su kaynak"larını da anacağız, sözümüzü yine bir türkü sözü ile bitirelim istiyorum:

"Su kaynar ben-u senden/gönlüm geçmiyor senden/torba taksın dilensin/ayıran beni senden"

Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım