BİR HATIRA VE İMSAKİYE!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Önce hatıra; Mardin kapı kabristanından çıkmış yürürken aşağıdaki “esfel” bahçelerini seyrediyorum, önümde yürüyen küçük bir kız çocuğu var, çocuk bir anda durdu ve yerden bir kağıt kaldırdı, öptü, başına koydu ve sonra duvarın üstüne bırakarak yoluna gitti...

Bizim kültürümüzde ve inancımızda büyük yer tutar ekmek ve “Kur’an-Kerim” özellikle bu ikisinin yerlere atılmasına, üzerine basılmasına tahammül edemeyiz, gördüğümüz gibi o kız çocuğu misali kaldırır, öperiz, ekmek eğer çamura bulaşmamışsa kuru ise yeriz, yemediğimizde başka canlılar yesin diye yüksekçe bir yere bırakırız.

O kız çocuğunun biraz ileri gitmesi için bekledim, sonra o kağıda ulaştım ve gördüm ki o kız çocuğu “ayet” zannederek üzerinde Arapça yazı olan ve o zamanlarda ve hala çok kullanılan bir “kaçak” cigara paketi kağıdının kapağı imiş.

“Şehrin sesleri” anlatılırken hatırlanır: “Cigara kağıdı kimde var, kime lazım?” ayrıca “çakmaklara benzin” ya da “çakmak taşı” gibi gerekli (!) ürünler cigara tiryakileri için satılırdı.

İmsakiye konusuna gelince; 2005 yılından bu yana mübarek Ramazan-ı Şerif ayı yaklaştığında bazılarını “uyarmak” amacıyla yazar ve derim ki; özellikle esnaf ve bazı AVM’ler “hizmet” olsun diye “imsakiye” bastırıp dağıtırlar.

Görünürde oruç tutacaklara hizmet amacını taşıyan bu tutum sanki “reklam” amacını taşımaktadır, yarım asır öncesi ve ötesine gittiğimizde gerçekten imsakiyelerin hizmet amacıyla bastırılıp dağıtıldığını görürüz, günümüzde imsakiyeye gerek duyulmamaktadır, çünkü;

Herkesin cebinde istendiğinde haber veren alarmlı  “akıllı” telefonu vardır, iftar ve imsak saatleri minarelerden duyurulmaktadır, bunların dışında radyolarda ve televizyonlarda iftar ve sahur programları uygulanmaktadır ki kimsenin imsakiyeye bakıp da: “topa kaç dakika kaldı” sorusunu sormasına gerek yoktur.

Eskiden büyüklerin, özellikle dedelerin yelek ceplerinde kurmalı ya da “köstekli” cep saatleri vardı ki herkeste yoktu bu saatler, iç kalede eski bir top vardı, bunun içine çaput parçaları doldurulurdu, patlatıldığında o çaput parçaları yakınlardaki evlerin avlularına, sofralarına dökülürdü.

İftara yakın oldu mu çocuklar küçelere dökülür ve gelip geçenlere sorarlardı “ami topa ne kadar var?” o zamanlardaki çocuklar da oruç tutardı, sahura top atışıyla kalkılır, iftar top atışıyla yapılırdı.

O zamanlar imsakiye kıymetli idi, camilerde dağıtılırken insanlar almak isterlerdi, il müftülüğü katibi “molla Zahit Aydın” hazırlardı, hemen her yıl hep şu beyti yazardı imsakiyenin baş kısmına “Lütfü Hakk’a nail oldu saiman/mah-i afvü mağfirettir Ramazan” yani oruç tutanlar Cenab-ı Hakk’ın lütfuna kavuştular/çünkü bu mübarek Ramazan ayı af ve mağfiret ayıdır”

İmsakiye bastırmaktaki sevabı elde etmek isterdi o zaman insanlar, günümüze gelince, “orijinal harfleri ile kimi Kur’an-ı Kerimden ayetlerle, kimi Hadis-i Şeriflerle donatıyorlar, hoş güzel de mübarek ay bitince niye çöp kutularına, ayak altına atıyorlar bunları?

Yıllardır böylesi günlerde böylesi uyarı yazları yazıyoruz, bir kişiye bile ulaşabilirsek kendimizi mutlu sayarız..

Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım.