BAYRAM YAKLAŞIRKEN!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

GÖNLÜMCE

B A Y R A M

“Barış” şimdiden gelsin küskünlükler son bulsun,

Gülsün bütün dargınlar, her bayram kutlu olsun.

Tencereler kaynasın, pişsin leziz taamlar,

Tatlısı “sevgi” olsun güler yüzlü ikramlar!..

MM

SÖZ GELİŞİ

Ne demiştik: “avucumuzu dolduran abdest suyunu bir zaman tutabiliriz akmasın diye, ancak avuçlarımızdan kayıp giden Ramazan-ı şerif ayının günlerini tutamayız, nitekim tutamadık ve bu günlere geldik, bu günlerde çıkmaya başladı bayramın kokusu, bayram sevinci, bu günlerden çok önce girmeye başladı oruçlu yüreklere..

Nitekim üç gün sonra mübarek “Kadir” gecesini idrak edeceğiz, Allah bizlere ve bütün ümmet-i Muhammed’e Kadir gecesinin rahmetinden, mağfiretinden, bereketinden istifade etmeyi nasip kılsın ve son günlerini yaşadığımız bu mübarek ayı da bizlerden “hoşnut” eylesin..

“Pandemi” kısıtlamaları ile iç içe yaşıyoruz, ihtimaldir bayram hazırlıklarını yeterince yapamıyoruz, önceki zamanlardaki gibi değil Diyarbekir, çarşı pazar, evlerimiz ve kadınlar, çocuklar gıcır gıcır parlayan kunduralarını gece yatarken yastıklarının yanına bırakmıyorlar, bayram elbiselerini önceden giyen çocuklara mahalle arkadaşları “hala hala he!..” diyemiyorlar..

Esnaf derken terzi, kunduracı, berber bu günlerden itibaren geceleyemiyorlar dükkanlarında, geçmişte  o günleri yaşayan bizlere göre “garip” bir Ramazan ayı yaşıyoruz, hele sevgili peygamberimizin (s.a.v.) mübarek “sakalı şerifini” ziyaret etme heyecanı bugünden girmiyor yüreklere, çünkü belki “tam kapanma” sebebiyle ziyarete dahi açılamaz o kırk civarındaki “İpek” bohçada saklı kalır “misk kokulu sakal-ı şerif”

Maalesef, yıllarca biz yazdık biz okuduk yazdıklarımızı, kaç kere şöyle bir istekte bulunduk yetkili makamlardan; Sevgili peygamberimizin mübarek “sakal-ı şerifi” için İstanbul’daki “Hırka-i Saadet dairesi misali İç kalede sahabeler camisinde  belli bir mekan açılsın ve Diyarbekir’liler Ramazan ayı boyunca ziyaretlerini yaparak  selam ve saygılarını iletsinler ahiret günü kendilerine “şefaatçı” olacak ahir zaman peygamberine..

Camilerde gezdirilmesin o “kutsal emanet” insanlar ona gitsinler, o insanlara getirilmesin, bu istek yer tutsa idi ne güzel olurdu değil mi, dedik ya “maalesef” diye, geçmişten bu güne değişenlerin yanında bayram günleri ikramları da değişti, hanımlar evlerde açarlardı baklavalarını, sargı burmalarını, kadayıfçılar pişmişinin yanında çiğ olanını da satarlardı ki isteyen alır evinde kendisi pişirirdi tatlısın, rahmetli babamı hatırlıyorum bizlere mangalın üzerinde pişirirdi cevizli kadayıfımızı..

Sonradan “icat” oldu bayram şekeri çok sevdikleri için bulundurulurdu evlerde, hele o “bayram çöreği” mis gibi kokusu bugünlerden itibaren başlardı çıkmaya, ev var mı idi ki bayram çöreği olmasın, sadece fırıncıların evinde yoğrulmazdı o çöreğin hamuru, çünkü fırıncı pişirdiği her çörekten bir tane kendisi için kaldırırdı, bu gelenek de sizlere ömür!..

Kadir gecesine erişildiğinde bağışlanırdı evlerde ve camilerdeki “mukabeleler” Tillo’lu genç hocalar bugünlerde “gönülleri” hoş edilerek uğurlanırı evlerine…

Her gün olmasa da bu ayın bazı günlerinde sizleri geçmişe götürmeye çalıştık, ne kadar başarılı olduk bilemeyiz, bildiğimiz bu yıl aramızda olan bazılarının gelecek yıl aramızda olamayacaklarıdır, tıpkı geçen yıl aramızda olup da bu yıl olamayanlar gibi…

Bu bayramın esas adı “fıtır bayramıdır” fitreler bugünlerde verilir, zekat hesapları bu günlerde yapılmış olur, yoksullar sevindirilir, böylece bayrama zengin-fakir olmadan girilir (di), ihtimaldir ki “tam kapanma” sebebiyle kabristan ziyaretleri de yapılmayacak, Mardin kapıdaki, yeni köydeki, çift havuzlardaki “şehitliklerdeki” kabristanlarda olan mevtalarımıza Fatiha ve Yasinlerimiz evlerimizden gönderilecek.

Selam ve dua ile.