ALGI KANALLARI!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

KÜÇE BAŞI

Her ne kadar yaşımız sekseni aşmış olsa bile, kendimizi şimdiden “Şeyh Muhammet düzlüğü” sakinlerinden birisi olarak görsek bile, bir ayağımız dünyada, böyle olunca da olup bitenlerden yani aktüaliteden “habersiz” başka bir deyimle “ilgisiz” yaşamıyoruz.

Yaşarken de Diyarbekirlilerin bir sözünü hep hatırımızda tutuyoruz: “yaşa yaşa gör temaşa” geçmişte de “temaşa” mekanları vardı ama az vardı, günümüzde ceplerimizin içinde gezdiriyoruz  yaşadığımız yerleri ve hatta dünyayı bile temaşa ettiren “akıllı telefon” cihazını, bu cihazın içinde hem bilgisayar var, hem internet var, hem televizyon var, hem  de fotoğraf kamerası, dedikodu bile  var olduğu için “sosyal medya” diye de adlandırılıyor..

Gördüklerimizi “temaşa ettiklerimizi bu cihaza kaydediyor ve başkalarına da “temaşa” ettiriyoruz, yani bizden öncekilerin bıraktığı yerde değiliz,  geçmişteki “cerideler” bugün “medyalaşmış, dünyamız renklenirken hayatımız da renklenmiş, gözlerimiz her şeyi renkli görmeye başlamış sadece kulaklarımız sanki renklenmemiştir.

Her ne kadar ilk gören göz olsa da kulak gözün gördüklerini anlamaya, algılamaya çalışmaktadır, her ne kadar göz görse, kulak duysa da bazıları “gözün gördüğüne inanma, bizden duyduğuna inan” demeye getirmektedirler, bunu da insana “yardımcı olmak, yol göstermek (!) adına yapıyorlar.

Yardımcı, olmak, yol göstermek işini de sanki “bilaücret” yapıyorlar, o kadar çok dil döküyorlar ki dilleri, damakları kurumasın diye yanlarına aldıkları su ile şunu demeye getiriyorlar:  “susamadıkça insan su içmek istemez, biz sizlere yardımcı olmak, sizi kendi hedefimize yönlendirmek için çok susamışız demek ki bunların bu yol gösterme yardımcı olma işine girdiklerinde karınları tok, sırtları pektir.

Konu başlığımızı “ikna kanalları” diye belirlerken bu kişileri anlatmayı düşündük, bunlar ikna kanallarında boy gösterirken şöyle demek isterler: “biz her şeyi bilirken sizin de bizim bildiklerimizi bilmenizi isteriz”

Geçmişe dönüp baktığımızda yakın zaman olduğu için unutulmamış olan “ikna odalarını” hatırlarız, bu odalar bazı eğitim kurumlarının kapılarında oluşturulurken, “gençler, toydur, bir şey bilmezler” diyerek kendi “dünya” görüşlerini gençlerin zihinlerine “enjekte” ederek onları ikna etmeye şırlardıardı.

Şimdi işin rengi ve şekli değişti, kendilerini her gece ekranlarda temaşa eden insanları “cahildirler, bir şey bilmez zannı ile bilgilendirmek ve kendi inandıklarına inanmaları için kendi siyasi ve ideolojik inançlarını enjekte etmeye çalışmaktadırlar, kaldı ki bunların “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” tekerlemesi misali devamlı her hangi bir siyasi ve ideolojik görüşten öteye geçmiyor “ikna” edici sözleri.

Sözünü ettiğimiz “ikna” kanallarının “reyting” raporları yayınlansa görülecektir ki, kendileri konuşuyor ve kendileri dinliyor ve yine kendileri ikna oluyorlar, çünkü temaşacılara artık “gına” gelmiştir, bilememişlerdir ki” insan her gün baklava yemekten bile bıkar”

İkna kanalları inadına inadına sürdürürler yayınlarını, nasıl ki “zincir marketler” haberleşerek fiyat belirliyorsa, ikna kanalları da haberleşerek konu belirliyorlar, Diyarbekir’lilerin bir sözü vardır: “biz bize hayran, biz bize kurban” enstrüman, pardon mikrofon ellerinde, kameralar önlerinde kendi çalıp, kendileri oynuyorlar, onların sayesinde ise gerçek haber alma yolu tıkanmış, gerçek gazetecilik rafa kalkmıştır.

Gideren yükselen enflasyon rakamları, gece yarılarında benzine, motorine yapılan zamlar, konut sıkıntısı gibi bütün herkesi ilgilendiren meseleler bunların ajandalarında yer almıyor, daha doğrusu bunların “tuzu kuru” sanki bunlar için Orhan Veli Kanık “bir elinde cımbız, bir elinde ayna” şiirini bunlar için söylemiş, öyle ya bunların “umurunda mı dünya?”

Teknolojinin özelliklerindendir, “uzaktan kumanda ve tıklama” bu bir kolaylıktır, deyim yerinde ise “ikna kanallarının temaşacılarını”sıkıntıdan kurtulmaktır, bu “tıklama” kolaylığını sanırım herkes yaşamakta bu yüzden ikna kanalları “temaşasız” kalmakta, en azından olayı biz böyle görmekte ve böyle algılamaktayız.

Berhudar olasınız ömrünüze bereket sevgili okurlarım.

SİNYAL

Unutuyor insan zaman geçince,

Güzel duyguları, pembe hayali.

Öteye yolculuk sinyal verince,

Hazan yaprağına benziyor hali.

 

Gönül yorgunluğu çekilmez olur,

Anılar çepçevre sarar yanını.

Gözler bulutlaşır ve  görmez olur,

Başına kondurur dağ dumanını.

 

Ağlarsın anınca ilk göz ağrını,

Anne, baba, eş, dost gönül aynanda.

Ve mazi köz ateş yakar bağrını,

Yaşanmamış saysan ya saymasan da.

 

Yalnızlık kabusu altında isen,

Lokmalar ağzında dolaşır durur.

Terke hazırlanmış gibi elbisen,

Gördüğün ne varsa iğreti durur.

 

Bükülen belini düzeltmek için,

Cami avlusunda beklerken tabut.

Geçmişi andıkça yanarken için,

Ölüm!.. Nam-ı diğer kararan umut.

 

Nar ekşi, bal tatlı, sana ne bundan,

“Hak taşına” değdi değecek başın.

Nasibin en son sudan sabundan,

Gassal elleriyle yıkarken na’şın!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Diyarbekir, 10.11.2007