SEZAİ KARAKOÇ-3

Karakoç’un Düzyazılarında-Şiirlerinde Diyarbakır “Diyarbekir” denince akla gelen isimlerden biri de Sezai Karakoç’tur

Karakoç’un Düzyazılarında-Şiirlerinde Diyarbakır

“Diyarbekir” denince akla gelen isimlerden biri de Sezai Karakoç’tur. Çünkü birçok şairin ve yazarın eserlerinden şehrimize ilişkin bilgileri bir araya getirdik, bir dönem. Şehri az görmesine rağmen, şehirde fazla kalmamasına rağmen Karakoç, hatıralarında ve eserlerinde gereği gibi Diyarbekir’e ve doğduğu ilçe olan Ergani’ye hak ettiği manada özel bir yer ayırmıştır. Şairlerin memleketlerine duyduğu ilgi, oldukça önemlidir. Bu sebeple bir şairin şiirine veya yazarın düz yazılarına bakarak memleketine verdiği önemle orantılı olarak, kendisini değerlendirebilirsiniz. Hızırla Kırk Saat Şiiri’nde Diyarbekir’i anlatışı, beklediği neslin getireceği medeniyetin adeta habercisidir:

 “Diyarbekir’de
Kemerler kırılmış sıcaktan


Gündüzde bile

Bir toz var yaz yarasalarında

Bir akreb kabartması surlarda Asur’dan

Güneşi bir taş gibi fırlatan

Dicle’nin köpüklü dudaklarından

Dicle saralarında

 

Aslan başlı çeşmelerden

Taçlı güneşli aslan heykellerinden

Lâtin harfleriyle yazılmış

Kaç kitap gelmişse Bizans’tan

Eriyecektir bakır gibi mahzenlerde

Yükselen bir duman zamanı bodrumlardan

Karartacaktır yapraklarını”

Sezai Karakoç’un Yazılarında Şiir-Şair İkilemi

 “İslamın Şiir Anıtlarından” Karakoç’un İslâm Şairleri’nden bazı şiirleri tercüme ettiği Diriliş Ekolü’nün Şiir Cephesi’nin beslendiği kaynaklara dikkat çeken bir eseri. “Birkaç Söz” başlıklı makalede yer alan açıklamaları:

“Bu ülkede her anlamda kıyıldığı gibi şiire de kıyılmıştır. Geçmişle ilgi kesilmiş, dünyanın en basit taklitçi şairleri büyük şair diye ilan edilmiş, bunların sonucu olarak da şiire karşı büyük bir ilgisizlik doğmuştur. Bir toplumun kalbini tazeleyen başlıca ruhî gıdalardan biri olan şiir böyle bir ……..uğratılınca, toplumun ölü hale gelmesi, bu açıdan da uygarlığımızın düşmanları tarafından gerçekleştirilmiş oldu.”(Sh. 9)

Şiire önem verilmeyişin sebeplerini sorgular, Şair. Bu karamsarlık, Karakoç’a göre geçicidir. Çünkü Şair, bunun cevabının er geç verileceğini, hesabının görüleceğini belirtir: ”Tekniği amacına uyduran yeni bir şiir gelecektir. Yeni yöntemlerle gelecektir geleceğin şairi. Gelecektir ve toplumu yeniden kendine döndürecektir.” Şair’in toplumu değiştirme gücünü ima ederek, “Bu çalışmalarımız buraya varmak içindir.” Biçiminde kesin bir yargıya, hükme varır: ”Umutsuzluğun en belirdiği yerde umut belirir. Sınır aşıldığında tersine dönüşülür. İnsanlık komedyası sona erer ve perde yeniden açılır. Hakikat yeniden sahneye koyar kendini.”(Çağ ve İlham –III Sh. 10)

Sezai Karakoç, “Bu ülkede her anlama kıyıldığı gibi şiire de kıyılmıştır.” diyerek kıyılan anlamlara yüklediği mesajı şu şekilde açıklığa kavuşturur: ” İslâm bugün, Batı Medeniyet ve Kültürünün insanlığı büsbütün yok etmemesi için direniyor. Bu direnişi dile getiren güçlü romancı, şair ve düşünürlerimiz yok. Batılı kadar habbeyi kubbe yapamadığımız için ne medeniyet ve kültürümüzün yüceliğini tam anlatabiliyor, ne de şerefli direnişimizin destanını yazabiliyoruz.”(Sur Sh.30) Dirilişi gerçekleştirme anlamında yaşadığı ülkenin yüklenmesi gereken sorumluluğu yerine getiremediğini ve bunda şairlerle edebiyatçıların ihmali olduğunu vurgulayan Karakoç, sanat ve sanatçı arasındaki ilişkinin yeterince sorgulanmadığını bilmektedir. Diriliş ismini sembol olarak seçen ve böyle bir eksende fikrî mücadelesini veren Yazar, kalemini her alanda eser vermekle mükellef tutar. O, inandığı davanın sadık savunucusudur. Ne olursa olsun Diriliş ile düşüncelerini açıklar, düzyazılarında bunu dile getirir, şiirlerinde bunu şairane tarzda ifade eder. Edebiyat Yazıları’nda Şairi “Sanat Adamı “biçiminde isimlendirir.

Edebiyat Yazıları’nda ”Şair de bir sanat adamı, has bir sanat adamı olarak duygularını, izlenimlerini, anılarını, umutlarını, öfkesini, sevincini, sevgisini, acısını, duyarlığını kimi kez bir kazma, kimi kez bir çekiç gibi ve daha nice araçlar gibi kullanarak, dilden kullanılabilir kütleler koparır, onda soyutlamalar yaparak, kelimeleri bazen tüm bağlarından sıyırarak, bazen tüm bağlantılarını bir noktada yoğunlaştırarak, bazen da en ihmal edilmiş ya da unutulmuş bir bağıntısını kabartmalaştırarak ve sonunda önüne serilmiş bu sırat köprüsü sarhoşu unsurlar bütününe ruhundan diriliş soluğunu üfleyerek, eserini ortaya kor.” diyen Karakoç, “Bütün bu işlemleri bir sıra dahilinde yapabileceği gibi, düzen sıra ve anahtarı kendinde olmak üzere, bütün sıraları altüst ederek de yapabilir. Uzun bir sürede de birdenbire de doğabilir, eser onun ruhunda ve kalbinde.” (sh 18-19)

Sanatçıyı şöyle tanımlar:” Sanatçı, adeta, bilemediğimiz bir dünyadan, bir kaza sonucu, dünyamıza düşmüş bir yaratıktır.”(sh. 20) Bu orijinal bir tanımlamadır.

Bu tanımlamada sanatçının farklılıkları da ön plândadır. Sanatçının olaylara ve durumlara bakış açısı oldukça farklıdır. Sanatçının duyarlılığı, elbette sıradan duyarlılık değildir:” Bazılarının sandığı ya da iddia ettiği gibi, o, yabancılaşmamış, yabancılaştırılmamıştır. Düpedüz yabancıdır, o. Yabancı gelmiştir ve yabancıdır. Ona düşen, bu yabancılığı ortadan kaldırmak, şu dünyaya alışmaktır. Dünyayı tanımalıdır, ilkin. Ona seslenmeli, dost olduğunu söylemelidir. Onun gönlünü kazanmalıdır.“(sh 20)
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...
ÇOK OKUNAN HABERLER