KEÇİ BURCU HİKAYELERİ -2- RIZO DİYE BİRİ

"Rızo" deli değil, ama tam akıllı da değil, kimseye zarar vermez, kendi halinde yaşar, günlerinin büyük bölümünü Cami-i kebir avlusunda bekleyerek geçirir, çünkü bu cami avlusu kendisi gibi çok insanı

"Rızo" deli değil, ama tam akıllı da değil, kimseye zarar vermez, kendi halinde yaşar, günlerinin büyük bölümünü Cami-i kebir avlusunda bekleyerek geçirir, çünkü bu cami avlusu kendisi gibi çok insanın kısmetini beklediği bir hayır kapısıdır, hayır hasenat burada yapılır, "ıskat" paraları burada fakirlere taksim edilir, fitrelerin "hoş" edildiği yer de burasıdır, zekat ve diğer hayır hasenatta da buradaki fakirler gözetilir..

Diyarbekir'de geleneklerdendir, düğünlerde, sünnetlerde, hacca gidiş-dönüşlerde "mevlit" okutmak, mevlit okutulduğunda ise mutlaka ikram olarak “velime yemeği" yedirmek, yemeklerde de mevsimine göre güveç, pilav, meftune pişirmek..

Yine Diyarbekir'lilerin geleneklerindendir, böylesi toplu yemeklerde mutlaka "fakir"lerden bazıları bulundurulur, fakirler  olmazlarsa sofraya oturulmaz, eğer kendiliklerinden gelmemişlerse birini gönderir, cami kapısından bir kaç tane fakir alıp getirirlerdi.

Böylesi kültürel bir zenginliğin yaşandığı bu şehirde "Rızo" gibi çoğu meczup fakir insanlar Ulu Cami avlusunda beklerler, ya haberi gelir bir mevlidin, ya da birileri gelir kendilerini alır götürürdü.

Rızo deli değil, ama akıllı da değil, adamın biri bir gün merak eder, bu Rızo sanki namaz kılmıyor, çünkü hiç kendisini camiye girerken görmemiş ve bir deneme yapmak ister, Rızo'ya yanaşarak:

- Rızo sana iki buçuk lira versem bir namaz kılar mısın?

Rızo:

- Kılarım, der ve iki buçuk lirayı alıp cebine indirir.

Parayı veren adam, merakla beklemeye başlar, kendisini göstermeden bir köşeye çekilir.

Ezan okunmuştur, cami avlusunda ezanın okunmasını bekleyen cemaat yavaş, yavaş içeriye girmeye başlar, tabii Rızo'da da bir hareketlilik başlar ve para veren adam bunu görür, Rızo yürümeye başladığında yanına yaklaşır:

- Rızo nereye gidiyorsun?

- Namaza gidiyorum.

- Ne yapacaksın?

- Namaz kılacağım..

- İyi ama Rızo sen abdest almadın..

Rızo adama döner, onu bir güzel süzdükten sonra şöyle der:

-  Vayy, sulu namaaaz, ben onu beş liraya kılarım!..

Dedik ya deli değil, tam akıllıda değil diye..

Rızo yemekli mevlitlere gittiğinde kendisine sunulan yemeklerle bir güzel karnını doyurur, o zamanlar naylon poşet yoktur, ama bir şekilde bu yemeklerden "evdekine" götürmesi gerektir, bulduğu çare şudur:

Sulu yemeklerin içindeki kemikli etleri bir cebine, pilavı diğer cebine doldurur, bunu görenler kendisine sorarlar:

- Rızo ne yapıyorsun?

Cevabı gayet düşündürücü ve insanidir:
- Evdekine, evdekine der..

Deli değil, yediğinden evdekine yedirmesi gerektiğini biliyor, akıllı değil, yemekleri ceplerine dolduruyor, namazı abdest almadan kılıyor, kendince belirlediği "namaz tarifesine" göre "susuz namaz iki buçuk liradır, sulu namaz beş liradan daha pahalıdır!..

Bugün öylesine çok arıyoruz ki, Rızo'yu ve onun gibi bazı meczupları, çünkü bunlar gerçek fakirdiler, bunlara verilen sadaka yerini bulurdu, insanların merhamet duygularını istismar etmez, para verilirse alır, vermezlerse istemezlerdi, bir de kendilerine acındırmazlardı, çünkü gayet doğaldı görüntüleri, giyimleri, hareketleri..

Yoksul yaşadılar, görünürde yoksul öldüler, zenginliği maddede zan edenler acaba ne şekilde ölüyorlar?...

Selam ve dua ile.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...
ÇOK OKUNAN HABERLER