HİÇ BÖYLE BİR BAYRAM YAŞAMAMIŞTIM!.

İLK SÖZ SÖZ Bazen okşayıcıdır, bazı zaman incidir

İLK SÖZ

SÖZ

Bazen okşayıcıdır, bazı zaman incidir.

Söz yerini bulursa “mercan” değil incidir!..

MM

GÖZLÜYORUM

HİÇ BÖYLE BİR BAYRAM YAŞAMAMIŞTIM!. (*).

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Biz 65 yaş üstündekilere 50 yaş altındakilerin değişmez sorusudur: “Bize eskileri” anlatır mısınız?” Bizde anlatırız, yazıda anlatırız, şiirde anlatırız, romanda anlatırız, önümüze tutulan mikrofonda, kamerada anlatırız, çünkü biz o “eskinin” içinde “eskidik” anlatmayı cana minnet biliriz.

Anlatırken duygulanır, gözyaşlarımızı da katarız içine, örneğin ‘’eski bayramlar’’ hiç eskimez ‘’gönül’’ defterimizde, ‘’tükenmez’’ değil ‘’silinmez’’ kalemle yazdığımız o defterden bir iki sayfa okuyalım;

“Hanım! bayrama çok az bir zaman kaldı, hazırlıklarımızın çoğu tamam, yalnız yemek ne yapacaksın söyle de zamanında etimizi , sebzemizi alalım..”

“Haklısın, biliyorsun biz Diyarbekir’lier bayram sabahında yeriz yemeğimizi, dolmalık bıçakla doğranmış etimizi almamazlık etme, kasap yoğun olabilir, bu bayram ‘’kenger meftunesi’ yapmayı da düşünüyorum onun için meftunenin eti mutlaka ‘’döş’’ olsun, ‘duvaklı pilav’’ için gerekli malzeme evde var, yalnız geçen bayram senin mangalda yaptığın ‘kadayıfı’’ çocuklar yine istiyorlar, ‘Hacı Halit veya kardeşi “Hacı Ahmet’ten (Kadayıfçıoğlu)” iki-üç kilo çiğ kadayıf almayı unutma!..’’

Mangalda ‘’nar’’ gibi kızaran kadayıfın üzerinde sanılır ki “deve” gezmiş de “tabanını orada bırakmış, böyle geçmiş kayda Diyarbekir’in süt kaymaklı, üzeri deve “tabanlı” cevizli kadayıfı…

Bayram akşamlarında Diyarbekır’lilere uyku yoktur, hanımlar ev temizliğini bitirmiş olsalar da kabristan dönüşü gelecek olanlara “sofra” kuracaklar, erkekler dükkanlarını kapattıktan sonra berbere gidilecek, hamamdan çıktığında ise Cami-i Kebir minaresinde “ser müezzin Celal Güzelses ve diğer müezzinler”

Müminleri Allah’ın huzuruna davete çoktan başlamışlardır.

Bayram akşamları çocuklar da uyumazlar, değil, uyuyamazlar, sabah olduğunda giyecekleri “özel” giysileri, ayna gibi parıltılı kunduraları, ellerini öpecekleri büyüklerin vereceği  “bayram” harçlığıdır onları uyutmayan…

‘’Silinmez’’ kalemle yazdığımız ‘’gönül’’ defterimizden bir-iki satır okuduk sizlere, Diyarbekir’in evleri ‘tarihi’ idi, havuşunda havuzu,  gül bahçesi, sıcak yaz günlerinde altında gölgelenilen ağaçları olmayan ev yoktu, her biri bir saray, konak misali idi bu evler…

Bu evlerde kesilirdi kurbanlar, anında kapı önündeki yoksullara, komşulara, eşe dosta dağıtılırdı, çünkü bayram demek paylaşmak demektir, mutluluğun paylaşımı ise anlatılmaz, ancak yaşanır, öksüzün başının okşanması, dargınların daha namazdan çıkmadan barışması, paylaşılan, anlatılamayan, ancak yaşanılan paylaşımlardır…

Şimdi bütün bunları iki aya yakın zamandır ayrı kaldığım Diyarbekir’e duyduğum özlemi ‘’telafi’’ edemeyen İzmir’de düşünürken kendi kendime şöyle diyorum: ‘’Hiç böyle bir bayram yaşamamıştım’’

Biz 65 yaş üstündekilerin 50 yaş altındakilere anlatacakları ‘’eskiler’’ bu kadar değil tabii, ‘’bayramlık’’ kabilinden bu kadarı ile yetinelim eskilerden ‘bi kırtik’’ anlatırken, şunu da hatırlatalım 50 yaş altındakilere: ‘’geleceğin eskileri sizler olacağınız için bu günlerinizi gönül defterinize  silinmez kalemle mi yazarsınız, yoksa ‘akıllı cep telefonunuza mı, tabletinize, yüklersiniz ya da bilgisayarınıza mı kaydedersiniz’’

Bize göre hava “hoş” biz sıramızı savdık!..

Selam ve dua ile.

(*) 02.08 Pazar günü Diyarbekir TRT Gap radyosunda yaptığım sohbet)
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...
ÇOK OKUNAN HABERLER