Çöl Kraliçesi | İngiliz kadın casusu Gertrude Bell'in Diyarbakır günlüğü

Araştırmacı-Gazeteci ve yazar Ahmet Sünbül, 'Çöl Kraliçesi’ lakaplı kimilerine göre İngiliz ajanı olan Gertrude Bell'in Diyarbakır günlerini kaleme aldı. Bell'in o günlere ait doğa, yaşam, tarihi ve dini mekânlarında çekmiş olduğu fotoğraflara ve günlüğüne ulaşan Sünbül, Diyarbakır'ın görsel tarihini yansıtan önemli belgeler arasında yer alan yazı dizisinde birçok önemli noktaya değiniyor.

Çöl Kraliçesi | İngiliz kadın casusu Gertrude Bell'in Diyarbakır günlüğü

Diyarbakır’ın özellikle yakın tarihi konusundaki araştırmalarıyla dikkat çeken Araştırmacı, Gazeteci ve yazar Ahmet Sünbül, seyyah, arkeolog, tarihçi ve aynı zamanda İngiliz devletinin Ortadoğu politikasının şekillenmesinde kurulan komisyonda yer alan ve İngiliz istihbarat servisine de ajanlık yapan, gerçek adıyla Gertrude Lowthian Margaret Bell’in Diyarbakır günlerini kaleme aldı.

Gell Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu gezilerinde 1910-1911 yıllarında Diyarbakır'ı da ziyaret etti. Gertrude Bell'in o tarihlerde gezdiği bölgeler ve Diyarbakır ile ilgili yapmış olduğu analizler, yazdığı mektuplar, tuttuğu günlükler, çektiği fotoğraf ve yaptığı çizimler halen İngiltere'nin Newcastle Üniversitesi'nin "Gertrude Bell Archive" bölümünde orijinal halleriyle korunuyor. Hayatı "Çöl kraliçesi" filmine, kitaplara ve akademisyenlerin araştırmalarına konu olan Gertrude Bell'in Diyarbakır ziyaretlerinde doğa ve yaşam, On gözlü köprü, Ulu Cami, Meryem Ana Kilisesi gibi tarihi ve dini mekânlarından çekmiş olduğu fotoğraflar, Diyarbakır'ın görsel tarihini yansıtan önemli belgeler arasında yer alıyor.

Ortadoğu sınırlarının çizilmesinde önemli rol oynadı

Aradan yüzyıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, Mezoptamya, Anadolu, İran, Filistin, Türkiye, Kuzey Afrika, Arabistan ve Hindistan gibi pek çok bölgeye 1900'lü yılların başında seyahatler yapan, Ortadoğu'da sınırların çizilmesinde önemli rol oynayan, Mezopotamya ve Ortadoğu'ya yaptığı gezileri halen tartışılan, kimi kaynaklarca seyyah, arkeolog, tarihçi, kimi kaynaklarca da 'İngiliz istihbarat elemanı' olarak adlandırılan Gertrude Bell, 14 Temmuz 1868 tarihinde İngiltere’nin Newcastle şehrine bağlı Washington New Hall’da dünyaya geldi. Henüz küçük yaşta hayatını kaybeden Bell'i üvey annesi Florence Bell ve teyzesi büyüttü. Queen’s College’daki eğitiminin ardından 1886 yılında dünyaca ünlü Oxford Üniversitesi'nde eğitimine devam etti.

Oxford'dan üstün bir akademik başarı ile mezun olan Gertrude Bell, kendisini daha çok cezbeden farklı medeniyetleri, coğrafyaları keşfetmeye başladı. Almanya ve Romanya gezilerinden sonra 1889 yılında kuzeni ile birlikte İstanbul ve Bursa'yı ziyaret etti. Doğu'nun mistik ve egzotik güzellikleri ile tanışan Bell, bundan sonraki yıllarının çoğunu ölene kadar Mezopotamya ve Ortadoğu'da geçirdi.

1910 yılında Diyarbakır’a geldi

Otadoğu’da yaptığı gezilerin Yukarı Mezopotamya gezileri kapsamında Bell, ilk kez olarak 1910 yılının Mayıs ayının sonunda koruması ve refakatçisi ile birlikte Diyarbakır'a geldi. Mardin'in Savur ilçesi üzerinden Bismil'e gelen Bell, ilk olarak Tepecik, Doruk, İsa Pınar, Türkmen Hacı, Üç Tepe, Sarı Toprak köylerini dolaştı. Daha sonra Sadi köyü üzerinden Diyarbakır'a giriş yaparak kenti gördüğü andaki duygularını günlüğüne şöyle yazdı:

Minareler, Sur ve Dut Bahçeleri

"Zaten uzaktan Diyarbakır’ın minareleri görüş alanımıza girmişti, an itibariyle minareler artık daha da yakın. Büyük surlar yüksek Dicle kıyısında sapasağlam ayakta duruyorlar. Bu sefer hayli derin olmasına rağmen nehri yine yürüyerek geçtik ve dut bahçelerine girdik. Saat 11.00’de Mardinkapı’ya giden asfalt yola çıktık. Doğruca konsolosluğa gittim ve Bay E. Rawlins’in benimle buluşmak için başka bir yoldan gitmiş olduğunu anladım.

1910’larda Diyarbakır’ın siyasi durumu

Diyarbakır baya bir altüst edilmiş. Bir katliamdan mucize eseri sakınılmış. Yerel meclis İstanbul’dan gelen ve feriğe kargaşa emreden bir telgrafı engellemiş. Bir meclis üyesi telgrafın bir nüshasını üç hafta sonra Thomas Efendi’ye göstermiş. Şehir birkaç saattir telaş içinde. Bay Rawlins ahaliyi sakinleştirmek için cadde boyunca yürüdü. Şehir eşrafı hayli Hıristiyan karşıtı ve Kanun-ı Esasi’ye muhalifti. Eşraf, İbrahim Paşa’nın evini yağmalamış, bütün Kürt aşiretleri Paşa düşürülür düşürülmez onun aleyhine dönmüşler. II. Abdülhamid ve iki erkek kardeşinin davasına bakmak için tayin edilmiş pek çok kişi şu anda sabık İbrahim Paşa’dan çalmış oldukları en iyi kısraklara biniyorlar. Ancak İstanbul’dan tayin edilmiş heyet İbrahim Paşa’nın inkırazından sonra onun oğullarını suçsuz bulmuş ve durumu bildirmiş. İbrahim Paşa Hıristiyanların büyük bir koruyucusuymuş ve pek çok müreffeh Hıristiyan köyünün sahibiymiş ki o köyler şu anda büyük ihtimalle yağmalanmıştır. Geçenlerde Kızılbaş kasabası Dersim’deki katliamları kışkırtan, vali vekilini görmeye gittim.

Çarşiya Şewiti

Günün büyük bir bölümünde mektuplar yazdım. Bay Rawlins’ten sonra Ward’lar ile Bayan Baldwin çay içmeye geldiler ve köprüye indim. Köprü Romalılardan kalmış olmalı fakat Araplara ait olabilecek daha eski hiçbir şey görmedim. Doğu tarafındaki veya sol kıyısında, güney tarafındaki kemerler diğerlerinden farklıydı. Köprü burada hayli daralıyor. Daha alçak taraftaki kemerler sıralı olarak siyah ve beyaz taşlardan yapılmış. Diyarbakır’ın eski hanları aynı yol üzerinde inşa edilmiş. Mardinkapı içerisinde bir tane ve kervanımın konaklamakta olduğu çarşıda da bir başka han mevcut. Camilerin çoğu çizgili ve avlunun içindeki modern evler de beyaz desen ve çizgilerle süslenmiş. Çarşının yarısı 1895’teki katliamlar sırasında yanmış. Çarşı göz alıcı, ağaçlarla gölgelenmiş; fakat kirli.

Yakubi ve Keldanilere ait Kiliseler

Erkenden dışarı çıkıp biri Yakubilere diğeri Keldanilere ait iki kilisenin planını çizdim. Yakubi kilisesi bilhassa ilgi çekici, her ikisi de köken olarak aynı döneme aitler. Öğlen hem çalıştım hem de camiye gidebildim. Eski saray avlusunun kuzey, doğu ve batı tarafları olduğu gibi duruyor. Gördüğüm bütün kiliseler Bizans döneminden yani 4. ve 6. yüzyıldan kalma, muhtemelen Yakubi kilisesi bu tarihlere daha yakın. Bay Rawlins ile dışarı çıkıp surların etrafında yürüdük ve Mardinkapı ile Halepkapı arasındaki dört burcun üzerindeki kûfî yazılı kitabeleri gördüm. Daha sonra şiddetli gök gürültüsü ile birlikte yağmur yağdı.

Yazı Dizisinin tamamı için tıklayınız…

Çöl Kraliçesi filmi hakkında

Werner Herzog’un yönettiği ve 2015 yapımı filmin başrollerinde  Nicole Kidman/ Gertrude Bell, James Franco/ Henry Cadogan, Damian Lewis/ Charles Doughty-Wylie, Robert Pattinson - T. E. Lawrence rol alıyor.

Filminin konusu

Zengin İngiliz bir ailenin kızı olan Gertrude Bell, Londra seçkinlerinin sosyal hayatıyla ilgilenmemektedir. Balolar, resepsiyonlar ve ayrıcalıklı bir yaşam ona sadece can sıkıntısı getirmektedir. Gertrude, hayatında bir işe yaramak için Tahran'da yüksek bir diplomatik pozisyonda bulunan amcasının yanına gitmeye karar verir. Genç bayan sadece Yakın Doğu ile tanışmakla kalmaz, aynı zamanda bir elçilik çalışanı olan Henry Cadogan'a da aşık olur. Ancak, ebeveynleri genç adamı kızları için kötü bir evlilik seçimi olarak gördüğü ve evliliği yasakladığı için romantik ilişkileri uzun sürmez. Yıkılan Henry, gerçek aşkından vazgeçemediği için intihar ederek ölür. Gertrude Bell hayatının geri kalanında kendini tamamen Yakın Doğu'yu keşfetmeye ve yazmaya adar ve kabile liderleri hakkındaki bilgisi İngilizler tarafından Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan Krallıklarını kurmak için kullanılır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ