AK Parti’nin kurucularından, eski Meclis Başkanı Bülent Arınç, yine “netameli” günlerin ortasında sahne aldı. Yaptığı açıklamalar, siyaset kulislerinde gündem yaratırken, toplumun farklı kesimlerinden de çelişkili tepkiler aldı. Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan mali soruşturma sürecine dair "tutuksuz yargılanmalı" açıklaması ve üniversite diploması tartışmalarında İmamoğlu’na destek niteliğinde sözleri, Arınç'ın kendi mahallesinde dahi tepki görmesine yol açtı.
Sabah yazarı Salih Tuna ise bugünkü köşesinde bu çelişkili duruşları adeta bir portre çalışmasına çevirerek, Bülent Arınç’ı Rasim Ozan Kütahyalı’ya benzetti. Ancak bu benzetme, sadece bir benzetme değil; siyasi sahnede kimseye yaranamama hâlini sorgulayan ironik bir analiz niteliğinde.
Salih Tuna, "Bülent Bey çok hassas, çok duygulu bir insan. Hiç üzmek istemem. Zaten herkes onu üzüyor" diyerek yazısına ironik bir yumuşak giriş yapsa da, alt satırlarda ciddi göndermeler yapmaktan geri durmadı.
Arınç’ın geçmişte FETÖ’nün “kozmik oda” girişiminde nasıl bir rol oynadığını hatırlatan Tuna, şu cümleleri kurdu:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan’a üniversite diploması üzerinden yıllarca süren kolektif itibarsızlaştırma kampanyası yürütülürken ondan ses çıkmadı. Ama söz konusu İmamoğlu olunca, adeta göğsünü siper etti."
Yani Arınç, AK Parti içinde bir türlü yerini tam bulamamış, ne FETÖ'cülerce, ne Erbakan çizgisindekilerce, ne de Atatürkçülerce tam olarak kabullenilmiş bir isim. Tuna, bunu ironik bir dille şöyle özetliyor:
"Sizin anlayacağınız bir nevi Rasim Ozan Kütahyalı vaziyeti. Bir farkla: Kimsenin sevmemesi Rasim’in umrunda değil. Ama Bülent Bey’in umrunda."
Bu benzetme üzerinden Arınç’ın yıllar içinde birçok çevreye mesaj vermeye çalıştığını ama bir türlü “kalıcı bir sevgiye” ulaşamadığını vurguluyor. Bir dönem Erbakan’a yakınlığı ile bilinen Arınç’ın, AK Parti’ye geçmesiyle Erbakan’dan “Biz ondan çok çektik, bırakın biraz da Tayyip çeksin” tepkisini aldığına dikkat çeken Tuna, Arınç’ın bu yolculuğunu bir yalnızlık hikayesine çeviriyor.
Tuna'nın yazısı yalnızca eleştiri değil, aynı zamanda bir karakter çözümlemesi de içeriyor:
"Bülent Bey’in bir kusurcuğu var: Eleştirmeyi çok seviyor ama eleştiriye zerre tahammülü yok."
Bu cümle, Arınç’ın siyaset sahnesindeki duruşunun neden bu kadar tartışmalı olduğunu da özetliyor aslında. Hem içinde bulunduğu partiyi hem karşıt cepheleri eleştiren ama kendisine yönelen her türlü eleştiriyi kişisel bir saldırı gibi algılayan bir siyasetçi profili çiziliyor.
Salih Tuna, tüm bu çelişkilerin sonunda yine de Arınç’a bir parantez açmayı ihmal etmiyor:
“En azından bana kendisini sevdirdi. Ki insanları, hele ki politikacıları hiç sevmem. Özgül ağırlığı da var... Nereden mi biliyorum? Kendisi söylemişti.”
Bülent Arınç’ın yıllar içindeki politik performansı, aslında siyaset sahnesindeki “arada kalmışların” en belirgin örneği. Ne tam bir muhalif, ne tam bir iktidar savunucusu; ne Erbakan’ın gözdesi, ne Erdoğan’ın vazgeçilmezi. Kimsenin tam olarak sahiplenemediği ama herkesin bir şekilde kendisini kullanıp sonra kenara çekildiği bir siyasi figür.
Ve belki de bu yüzden, Rasim Ozan benzetmesi tam isabet.