İLK SÖZV E F AÖlene saygının adı her devirde “vefadır”Hayırla “yad” Edilmemek ölene cefadır!..MMGÖZLÜYORUMÜÇ YIL OLDU EŞİMİN VEFATI!..MEVLÜT MERGEN AMİDİNe zaman birini vefat etmiş görsem, ya da bir vefat haberi alsam ilk işim olarak “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” ayetini okumak olur, nitekim üç yıl önce bugünkü gibi 4 Kasım 2017 günü saat 03 sıralarında D.Ü. Acil hastanesinde gözlerini “hayata” yuman 53 yıllık hayat arkadaşım, sevgili eşim “Halime Mergen için de “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” ayet-i kerimesini okuyarak “teslimiyet” gösterdim.O teslimiyet halini yıllar önce vefat eden ve canıma can katan sevgili anneciğim ve ömrü boyunca çeşitli zorlukları yenerek dört evladını hayata hazırlayan babam için de göstermiştim, zira Allah’ın emrine karşı gelinmez ve büyük bir musibet olan ölüm hadisesine sadece “sabır” gösterilir, bu inanç yüreğimin en “kılcal” damarlarına kadar işlemiştir.Mümkün olsa idi kendi ölümüm içinde aynı ayet-i kerimeyi ölümüm halinde okurdum, çünkü biz gerçekten “Allah’tan geldik ve Allah’a gidiyoruz”, nitekim vefatından hayli zaman sonra torunlarından biri, ismini kendi koyduğu “Nisa Rüveyda” merhume eşimi rüyasında gördü ve sordu: “nene sen nereye gittin?”Şu cevabı vermiş Nisa Rüveyda’ya: “kızım gitmem gereken yere gittim, Allah’ın emri geldi gittim, burada bana çok iyi bakıyorlar” O’na orada çok iyi bakıldığı inancı bizde zaten var, çünkü o hayatta iken gördüğü 15 torununun anne ve babası olan 9 çocuğuna da çok iyi bakmıştı, günümüzdeki annelerden değil deyim yerinde ise “gerçek” anne idi.1964 yılı 30 Nisan günü evliliğimizdeki “ahd-ü peymanımız” pazara kadar değil, mezara kadar idi, kaynanasını öz annesi gibi, kayınpederini öz babası gibi bilirdi, memur maaşının gücü nispetinde idi “dünya” zenginliği, vefatının son on yılına kadar eşini hep borçlu gördü, eşi ise “borçlanmanın sıkıntısını ben çekeyim, çocuklarım ve hane halkım o sıkıntıyı mümkün mertebe çekmesin” inancının içindeydi.Sözün burasında anlatım tarzımızı değiştirelim ve diyelim ki; dile kolay bir yuvada dokuz çocuk dört erişkin insan ve sadece bir memur maaşı ile huzurlu bir geçim oluşturmak, eşlerden birinin tek başına yükleneceği zorluğu, hatta imkansızlığı düşünmek gerek, o zaman “hayat müşterektir” ve mücadele öyle olmalıdır.Dokuz çocuktan yedisi evlenmiş, mürüvvetlerini görmüşüz, ancak Süleyman ve Ali Osman ne hikmetse evlilikten “ırak” durmuşlardı, oysa gönlümüz bu iki evladımızın da mürüvvetini görmeyi arzuluyordu, o bu arzuyu yüreğinde büyüterek ayrıldı aramızdan, hayatta olsaydı eğer Ali Osman’ı evlenmek istediğini, nişanlandığını görecekti.Ali Osman ve nişanlısı bugün onu kabrinde ziyaret ettiklerinde o sevincini kendisine iyi bakıldığı yerde yaşayacak ve mutluluk dileklerini ihmal etmeyecektir.Merhume eşim, gerçek anne, gerçek hayat arkadaşı idi, deyim yerinde ise “elini taşın altına” koymuştu, vicdani duyguları harekete geçmiş ve bir kişinin taşıyamayacağı yükün ağırlığın rağmen taşınmasına ortak olmuştu.Sıkıntısını “dışa” vurmazdı, sabır ve tahammül hep gösterdiği iki büyük özelliği idi,bir insana, özellikle bir kadına karşı duyulan sevgi böylesi zamanlarda katmerleşirToprağa emek vermeden, zorluğu aşılmadan “ürün” alınamadığı gibi, çocuğu topluma kazandırmak ve onu geleceğe hazırlamak da emek istiyor, ancak sorumluluk taşıyanlar, “neme lazım” demeden “bana lazım” diyenler dünyaya gelmesine sebep oldukları çocuklarına emek verir, sıkıntı çeker, zorlukları aşar, tıpkı sevgili eşimle birlikte o emeği verdiğimiz, o sıkıntıları çektiğimiz, o zorlukları yendiğimiz gibi.Bütün bunları kendi adıma “övünmek” için değil, önce “rabbimden” sonra merhume eşimden gördüğüm yardım ve destek bilinsin için anlatıyorum, hem o unutulmasın istiyorum, hem de onun “eş” olarak “örnek” olma özelliği arkası sıra hatırlansın istiyorum.Kendisiyle 53 yıl boyunca ve gerektikçe hep helalleştik, şimdi acaba gün var mıdır ki dualarımda annemi, babamı, anayım da onu katmayayım dualarıma, çünkü onunla geçen “mutlu” zamanlarda o dokuz kez anne oldu, ben dokuz kez baba olarak birlikte gördük on beş torunumuzun dünyaya gelişini.“Torun demek “mutluluk” demektir, paylaşılamayan, deyim yerine ise “kişiye özel sevgi” demektir, bir özelliğini anlatmadan geçemeyeceğim,ne zaman bir AVM’ye gitseydik, hemen yanımdan ayrılır ve bir zaman sonra tekrar yanıma gelirdi, gelirken kucağında bir sürü elbiseyi önüme bırakır dı. Kendisine “hanım bu elbiseler kimin için?” diye sorduğumda “torunlarımız için” derdi.Hangi toruna ne alacaksa onu o anda gözünün önüne getirirdi, yanıldığını hiç görmedim, tıpa tıp üstüne otururdu, kendisine sadece ”sağ ol nene” teşekkürü yeterdi, çünkü torunlar ondan uzakta olsalar da onun kalbinde yaşarlardı.Onun kalbinde anlatılmaz bir çocuk sevgisi vardı, bazı gün bana: “biraz et alır mısın?” diye sorardı, bilirdim ne için et istediğini yakından ilgilendiği özel talebe yurdundaki kızların düzenlediği “kermes” için “içli köfte açardı.O eşi bulunmaz bir zevce, hakkı ödenemez bir anne, örnek bir “nene”usta bir aşçı, misafirlerine sofrasından önce kalbini açan bir saygın insandı,Rabbimden dilerim ki, o’nun çok iyi bakılıyor dediği yerde beni de onunla buluştursun.Annemin, babamın ve sevgili çilekeşimin ruhları şad, mekanları cennet olsun.Belki bir sonraki yıla kavuşamam onu anlatırken kendimi de hem bu söyleşi ile hem de şu şiir ile ifade etmeye çalıştım, daha önce “sosyal medyada” sunduğum bu şiiri okuyan birçok dost “beğenirken” ağladıklarını da söylediler, oysa bu şiirle her ne kadar ondan ayrılışımın acısını ifade etmeye çalışmış isem de esas amacım herkes eşinin kıymetini bilsin ve eşinin ölümünden sonra böylesi bir şiir yazma durumunda kalmasın. SOKAKTA KALMIŞA DÖNDÜRÜR SENİEmr-i Hak gelince yarin gitmesi,Sokakta kalmışa döndürür seni.Mutluluk yolunun tez kesilmesi,Sokakta kalmışa döndürür seni. Ne evlat, ne torun yerini tutmaz,“Babam-dedem” sözü seni avutmaz,Aynada sırıtan ölüm korkutmaz,Sokakta kalmışa döndürür seni. Yüreğine takat, göze fer imiş,Kocamış şaire o yeter imiş,Her çiçek kokusun o tüter imiş,Sokakta kalmışa döndürür seni. Elin, kolun bağlı sanki sen öldün,Kala kaldın evde hüzne gömüldün,Onunla yaşarken sen bir ömürdün,Sokakta kalmışa döndürür seni. Gözlerin kapıda beklersin gelmez,Ağlarsın gözyaşın kimseler silmez,Yardan ayrılmayan halini bilmez,Sokakta kalmışa döndürür seni. Derler ki sevenler kırklar dağında,Hayali içtiğin su bardağında,Hatıran Dicle’de elem ağında,Sokakta kalmışa döndürür seni. Onu da kabrinde bekler görürsün,Hoş kokulu bahçe, renkler görürsün,Hayalin görmesen o gün ölürsün,Sokakta kalmışa döndürür seni. Mergen bu şiirde kendini ara,Anılar tesellin düşürmez dara,Yalnızlık yürekte kapanmaz yara,Sokakta kalmışa döndürür seni!..MEVLÜT MERGEN AMİDİDiyarbekirHerkes “yitiğinin” değerini bilir, başkaları bilemez, neyi yitirdiğini, neyi aradığını, “ne yitirdin, ne arıyorsun?” diye soranlara da dilinin döndüğünce bir şeyler söylemeye çalışır, tıpkı bizim Antalya’da iken yazdığımız şu şiirde söylediğimiz gibi:TESELLİ-Antalya’da yazılmış olan bu şiir kadim dost Aziz Kadri (Aziz ağa) ve eşi Zeynep hanıma armağan- Yitirdiğim güzelin,Özlemi canım yakar.Geçmiş güzel günlerin,Acısı şimdi çıkar. Ağlasak sevinçtendi,Duygular hep içtendi,Ne de çabuk tükendi,O günler şimdi yoklar. Menevşe başka mordu,Gül sevgi kokuyordu,Gönüller gülüyordu,Sevgisizlik can yakar. Yuvadaki ilk çocuk,Heyecana yolculuk,Mutluluk oluk oluk,Hayat su gibi akar. Yaşarken roman olmak,Dokuz cana can olmak,Haneye sultan olmak,Benzeri çok az çıkar. Elli üç yıl sonrası,Oldu gönlümün pası,Dokuz canın anası,Öteden bana bakar. Elveda güzel güne,Sevinç gitti sürgüne,Bu halde öldüğüme,Dostlar ağıtlar yakar. Geri gelmiyor giden,Ömür mumdur eriyen,Bilebilse sevilen,Gözyaşı seldir akar. Rüzgarlar başkalaştı,Özlem kırkları aştı,Gül bülbülle ağlaştı,Bitmez gibidir yıllar. Hem menevşe hem de gül,Yanar mahzundur gönül,Böyle bitecek ömür,Söz gerçek, değil inkar.. Yaşasaydı o eğer,Kalpte açardı güller,Bahçem o imiş meğer,Tek teselli torunlar.. Mergen hüzünle doldun,Dünya geçici yurdun,Ne yitirdin ne buldun,Sabret onu bulana kadar!..MEVLÜT MERGEN AMİDİAntalya, 01.11.2018