GÖNLÜMCE
DİYARBEKİR
Sahabenin “Valilik” yaptığı şehirdeyiz,
Tarihten güne akan kutlu bir nehirdeyiz.
O nehrin sularında kirli ruhlar yıkanır,
Arınır günahlardan iman ile boyanır!..
MM
SÖZ GELİŞİ
Geçtiğimiz günlerde yerel medyada yer aldı Diyarbekir Valiliği tarafından “şark bülbülü Celal Güzelses’in” Mardin kapı kabristanındaki mezarının yenilenmesi haberi, “ne güzel” dedik, isteriz ki bu güzellik hep devam etsin, daha başka neler mi isteriz;
27 Mayıs Diyarbekir’in “fetih” günüdür, isteriz ki bugün “kutlansın” kutlanması ise ülke genelinde bilinmiş olsun, çünkü bu şehir İslam’ın Anadolu’ya açılan ilk kapısıdır, çünkü bu şehrin fethini sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bildirmiş ve fetih Sahabe-i Kirama nasıp olmuş, böylece kutsal şehir olmuştur.
İsteriz ki; Cami-i Kebir yer altındaki görüntüsünden kurtarılsın, önündeki ucube yer altı çarşısı ya kaldırılsın, ya da tavanı düşürülerek “oto park” olsun.
İsteriz ki, İç kale girişindeki “aslan-kaplan” çeşmesi eskisi gibi olsun, mevcut aslanın yanına bir kaplan konsun.
İsteriz ki, “Hatun kastal” yine eskisi gibi musluklarından “hamravat” akıtsın susamışlara.
İsteriz ki, Mardin kapı kabristanında son yıllara kadar var olan tarihi “namazgahı” yıktıranlardan hesap sorulsun, çünkü bu tarihi eser tam iki asırlık bir eserdi, banisinin kabri Sahabeler Camisinin giriş kısmında olup kitabesini de Süleyman Nazif’in babası “Sait Paşa” yazdırmıştır, bu namazgah yeniden inşa edilsin, fotoğrafları resmi kayıtlarda bulunan bu eser yeniden Diyarbekir kültür varlığını kavuşturulsun.
İsteriz ki bu isteklerimiz Sayın Valimize ulaştırılsın da “hüsn-ü kabul” görsün, isteriz çünkü geçmişe baktığımızda ilk valilerin “sahabe-i kiram” olduklarını, isimlerinin bile “anıt” olduğu, daha sonra gelen valilerin de bu şehri nasıl onardıkları, kalıcı eserler bıraktıklarını ayakta duran eserleri ve tarihi kaynaklar bildiriyor, bu girişten sonra konumuzu şöyle sürdürelim:
Diyarbekir…
Peygamberler ve Sahabeler şehri…
Bir zamanlar abdestsiz girilmeyen şehir…
Bunun için dört kapının en yakınlarında hamamlar, camilerinde gusülhaneler bulunan şehir..
Her ne kadar bir ara “taşı kara, bahtı kara” denmişse de, o kara taşların oluşturduğu surların içinde yaşayan karanlık ruhlu insanlara Allah’ın nurunun kutsal topraklardan sahabe eliyle geldiği şehir…
Bu şehrin insanı İslam ile tanışınca onları yönetilmesi için de her biri cihana bedel yüreği Allah ve peygamber sevgisiyle dolu Sahabe-i Kiram’dan “Valiler”in görevlendirildiği şehir..
1 – “SULTAN SA’SAA” - İlk isim bu şehrin fethinde bulunmuş, “Sultan Sa’saa b. Amr. B. Savban b. El Abdi” fetih esnasında çıkan çatışmada yaralıdır, ancak yarası Valilik yapmaya mani değildir, fetihten iki ay kadar sonra vefat etmiş, bu zatın mübarek “naaşı” Hasan paşa hanının karşısına defnedilmiş yanına cami, medrese, yolculara ve fakirlere yemek çıkarılan dergah, kısaca bir külliye, sonradan minare ilave edilen bir kutsal makam, ne zamana kadar, 1926 yılına kadar, o tarihte yol genişletme bahanesi kullanılarak yıkılır bu türbe, bu cami, bu dergah, Diyarbekir’in ve dolayısıyla Anadolu’nun ilk İslam Valisinin mezarı “Rıdvan ağa” kabristanına taşınır, lakin üzerine ne bir kitabe, ne bir işaret konulmaz ve öylece o kabristanla birlikte sonradan yapılan binaların altında kalır..
2 – IYAD B. ĞANEM… Bu şehri fethe gelen ordunun kumandanıdır bu zat Sultan Sa’saa ‘dan sonra Diyarbekir Valisidir ve Sahabe-i Kiramdandır..
3 – “ÖMER B. SA’D EL ENSARİ”… Valiliğe atandığında Dımeşk, Irak Samsa, ve Cezire birleştirilir ki günümüz deyimiyle “bölge valisi” olur.
4 – “ÖMER B. SARAFE “ - İki yıl sonra Cizre ve Diyarbekir Vilayeti “Vilayeti müstakile” olarak Sahabeden Ömer b. Sarafe” ye tevdi edilir.
5 – “DİYAEDDİN HANZELE” H. 23’te Cizre ve Diyarbekir Vilayeti Valiliğine Diyaeddin Hanzele tayin edilir.
6 – “VELİD B. UKAYL” de Diyarbekir Valisi olmuştur. Bu zat Sevgili peygamberimizin amcasının oğlu, Hazret-i Ali’nin (r.a.) kardeşi olup türbesi çanakçı köyündedir.
7 – “MUAVİYE B. EBİ SÜFYAN” - Yine Diyarbekir, Cizre, Samsa, Kandiye Vilayetleri ve Şam Valisi Muaviye b. Ebi Süfyan olmuştur.
8 – “CERİR B. ATA” – Muaviye b. Ebi Süfyan’ın ardından Diyarbekir ve Cezire vilayetine müstakilen Cerir b. Ata Vali olmuştur.
9 – “MALİK B. EŞTER” - Kendisinden önceki valinin yerine Malik b. Eşter Vali olmuştur ki bu zatın türbesi bugün “Aşifçiler” sokağında olup sokak bir ticaret merkezi halini aldığından çevresi seyyar sebzeciler ve diğer esnaf tarafından sanki kuşatılmış olup denebilir ki zorlukla ziyaret edilmektedir.
“Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır” isimli kaynak eserdeki bir belgede şöyle bir bilgi vardır: Malik b. Eşter türbesinin türbedarının maddi durumu iyidir aynı zamanda çok cömert bir insandır, türbeyi uzaklardan ziyarete gelenlere evinde yemek yedirir, yatırır, onlara her türlü ikramda bulunur, ancak zamanla herkese yardımcı olan bu insan kendisi yardıma muhtaç bir duruma gelir, Sadarete gönderilen yazıda (belgesi adını andığımız kitapta mevcuttur) gerek Malik Eşter türbesinin yeniden inşası ve gerekse türbedara maaş bağlanması istenir”
10 – “ŞEYBE B. AMR” – Diyarbekir’in Sahabe Valilerindendir.
Diyarbekir Valilik makamı Sahabe-i Kiram’dan sonra da hep seçkin isimler tarafından yürütülmüştür, tarihin akışı içinde bu şehirde hüküm süren devletlerin tayin ettiği valilerin isimleri daha ziyade bıraktıkları eserlerle anılmaktadır, birkaç tane misal verecek olursak, Hadım Ali Paşa Camii, Lala Mustafa Paşa Camii, Behrampaşa Camii, Bıyıklı Mehmet paşa Camii, hamamı, sarayı, İskender paşa Camii ve hamamı, Melek Ahmet paşa Camii ve hamamı, Hasan Paşa hanı, Hüsrev Paşa medresesi ve hanı diyebiliriz ki bu misalleri çoğaltabiliriz.
İsimlerini saydığımız mübarek “Sahabe-i Kiramdan olan Valiler” bu şehri zaten “kutsal” bilmişler, onlardan sonra gelen Valiler de bu kutsallığın yanına kalıcı eserler bırakarak şehre ayrıca manevi değer daha katmaya çalışmışlardır.
Biz, bu şehri tam manasıyla anlatamasak da gayretlerimizin bu yönde olduğunu kanıtlamaya çalışmaktayız, zaman zaman şehrimizin bu manevi yapısından söz etmekle, zaman zaman diğer kültürel zenginlerini dile getirmekle bu gayretimizi sürdürmek için imzamızı taşıyan kitaplarımızın yanı sıra böylesi söyleşilerimizi de okurlarımızla paylaşmaktan manevi bir zevk duyduğumuzu da ifade etmeliyiz ki bu zevkin bize yazdırdığı şiirlerden birini sunalım bu günkü sohbetimizin sonunda:
DİYARBEKİR YAZLARI
Çok sıcaktır Diyarbekir yazları,
Taşı bile terletirse inanın.
Ağustosta böceklerin sazları,
Size türkü söyletirse inanın.
Karpuzunda serinliğin ilacı,
Hasso-çerko kavunları baş tacı,
Güvecinde sivri biber pek acı,
Tadanları ağlatırsa inanın.
Durmaz döner pervaneler tavanda,
Moda oldu nane şimdi ayranda,
Amid halkı göle gitmiş seyranda,
Hülleleri özletirse inanın.
Rutubeti bulamazsın arama,
Faydadır sıcağı romatizmama,
Eskiden bu mevsim çıkardık dama,
Sitara’yı aratırsa inanın.
Kır dört mü, kırk beş mi, şaşkın derece,
Serinlik umarsın olunca gece,
Yılanı, akrebi unuttuk nice,
Beton evde rastlatırsa inanın.
Dicle’ye hasretiz, Dicle’de bize,
Kelekle hulleyi anlatsam size,
Çayda çıra gitti şu Elaziz’e,
Dizinize vurdurursa inanın.
Meyan şerbeti var lakin tadı yok,
Eski ustaların neden yad’ı yok?
Hazırdan satılır, usta adı yok,
Tarih bunu anlatırsa inanın.
“Efo dayı” yok ki, dondurma olsun
Yüreğe serinlik, ağza tad olsun,
Özünü yitiren sözde ne bulsun?,
Küçeleri aratırsa inanın.
“Kara höbür” yaz gelince göç eder,
Koza yok ki yaprağını hiç eder,
Şair derdi birde kalmaz üç eder,
Yürekleri sızlatırsa inanın.
İşte böyle Diyarbekir yazları,
Yaka silker, oğlanları kızları,
Esfel bahçesinde çalsa sazları,
“Güfte” beste istetirse inanın.
Eyvandı, çardaktı unuttuk onu,
Gönderdik onları, aldık balkonu,
Üzüm zamanında sıcağın sonu,
Pekmez yapıp kaynatırsa inanın.
Sur’u çevreleyen nakışlar sıcak,
Sımsıcak yürekler bakışlar sıcak,
“Tarih benim” diyen şu taşlar sıcak,
Ruhunuzu ısıtırsa inanın.
Sıcaklık olmazsa hiç yaz olur mu?,
Kavun, karpuz, vişne, kiraz olur mu?,
Sevende işveyle çok naz olur mu?,
Aşk yüreği hoplatırsa inanın.
Isındı duygular sıcak yaz günü,
Sevince gel dedik, kovduk hüzünü,
Dillerde dolaşır Amid’in ünü,
Kitaplarda tanıtırsa inanın.
Mekke dahi sıcak, burası gibi,
“Sahabe diyarı” orası gibi,
Gerçek aşıkların çırası gibi,
Nur’u kalbe yansıtırsa inanın.
Mergen’in her yazı burada geçti,
Sıcaktan bunaldı, hamravat içti,
Diyarım diyerek bu şehri seçti,
Mezara da yatırırsa inanın!..
Diyarbekir, 28.06.2006
DİYARBEKİR
Sahabenin “Valilik” yaptığı şehirdeyiz,
Tarihten güne akan kutlu bir nehirdeyiz.
O nehrin sularında kirli ruhlar yıkanır,
Arınır günahlardan iman ile boyanır!..
MM
SÖZ GELİŞİ
Geçtiğimiz günlerde yerel medyada yer aldı Diyarbekir Valiliği tarafından “şark bülbülü Celal Güzelses’in” Mardin kapı kabristanındaki mezarının yenilenmesi haberi, “ne güzel” dedik, isteriz ki bu güzellik hep devam etsin, daha başka neler mi isteriz;
27 Mayıs Diyarbekir’in “fetih” günüdür, isteriz ki bugün “kutlansın” kutlanması ise ülke genelinde bilinmiş olsun, çünkü bu şehir İslam’ın Anadolu’ya açılan ilk kapısıdır, çünkü bu şehrin fethini sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bildirmiş ve fetih Sahabe-i Kirama nasıp olmuş, böylece kutsal şehir olmuştur.
İsteriz ki; Cami-i Kebir yer altındaki görüntüsünden kurtarılsın, önündeki ucube yer altı çarşısı ya kaldırılsın, ya da tavanı düşürülerek “oto park” olsun.
İsteriz ki, İç kale girişindeki “aslan-kaplan” çeşmesi eskisi gibi olsun, mevcut aslanın yanına bir kaplan konsun.
İsteriz ki, “Hatun kastal” yine eskisi gibi musluklarından “hamravat” akıtsın susamışlara.
İsteriz ki, Mardin kapı kabristanında son yıllara kadar var olan tarihi “namazgahı” yıktıranlardan hesap sorulsun, çünkü bu tarihi eser tam iki asırlık bir eserdi, banisinin kabri Sahabeler Camisinin giriş kısmında olup kitabesini de Süleyman Nazif’in babası “Sait Paşa” yazdırmıştır, bu namazgah yeniden inşa edilsin, fotoğrafları resmi kayıtlarda bulunan bu eser yeniden Diyarbekir kültür varlığını kavuşturulsun.
İsteriz ki bu isteklerimiz Sayın Valimize ulaştırılsın da “hüsn-ü kabul” görsün, isteriz çünkü geçmişe baktığımızda ilk valilerin “sahabe-i kiram” olduklarını, isimlerinin bile “anıt” olduğu, daha sonra gelen valilerin de bu şehri nasıl onardıkları, kalıcı eserler bıraktıklarını ayakta duran eserleri ve tarihi kaynaklar bildiriyor, bu girişten sonra konumuzu şöyle sürdürelim:
Diyarbekir…
Peygamberler ve Sahabeler şehri…
Bir zamanlar abdestsiz girilmeyen şehir…
Bunun için dört kapının en yakınlarında hamamlar, camilerinde gusülhaneler bulunan şehir..
Her ne kadar bir ara “taşı kara, bahtı kara” denmişse de, o kara taşların oluşturduğu surların içinde yaşayan karanlık ruhlu insanlara Allah’ın nurunun kutsal topraklardan sahabe eliyle geldiği şehir…
Bu şehrin insanı İslam ile tanışınca onları yönetilmesi için de her biri cihana bedel yüreği Allah ve peygamber sevgisiyle dolu Sahabe-i Kiram’dan “Valiler”in görevlendirildiği şehir..
1 – “SULTAN SA’SAA” - İlk isim bu şehrin fethinde bulunmuş, “Sultan Sa’saa b. Amr. B. Savban b. El Abdi” fetih esnasında çıkan çatışmada yaralıdır, ancak yarası Valilik yapmaya mani değildir, fetihten iki ay kadar sonra vefat etmiş, bu zatın mübarek “naaşı” Hasan paşa hanının karşısına defnedilmiş yanına cami, medrese, yolculara ve fakirlere yemek çıkarılan dergah, kısaca bir külliye, sonradan minare ilave edilen bir kutsal makam, ne zamana kadar, 1926 yılına kadar, o tarihte yol genişletme bahanesi kullanılarak yıkılır bu türbe, bu cami, bu dergah, Diyarbekir’in ve dolayısıyla Anadolu’nun ilk İslam Valisinin mezarı “Rıdvan ağa” kabristanına taşınır, lakin üzerine ne bir kitabe, ne bir işaret konulmaz ve öylece o kabristanla birlikte sonradan yapılan binaların altında kalır..
2 – IYAD B. ĞANEM… Bu şehri fethe gelen ordunun kumandanıdır bu zat Sultan Sa’saa ‘dan sonra Diyarbekir Valisidir ve Sahabe-i Kiramdandır..
3 – “ÖMER B. SA’D EL ENSARİ”… Valiliğe atandığında Dımeşk, Irak Samsa, ve Cezire birleştirilir ki günümüz deyimiyle “bölge valisi” olur.
4 – “ÖMER B. SARAFE “ - İki yıl sonra Cizre ve Diyarbekir Vilayeti “Vilayeti müstakile” olarak Sahabeden Ömer b. Sarafe” ye tevdi edilir.
5 – “DİYAEDDİN HANZELE” H. 23’te Cizre ve Diyarbekir Vilayeti Valiliğine Diyaeddin Hanzele tayin edilir.
6 – “VELİD B. UKAYL” de Diyarbekir Valisi olmuştur. Bu zat Sevgili peygamberimizin amcasının oğlu, Hazret-i Ali’nin (r.a.) kardeşi olup türbesi çanakçı köyündedir.
7 – “MUAVİYE B. EBİ SÜFYAN” - Yine Diyarbekir, Cizre, Samsa, Kandiye Vilayetleri ve Şam Valisi Muaviye b. Ebi Süfyan olmuştur.
8 – “CERİR B. ATA” – Muaviye b. Ebi Süfyan’ın ardından Diyarbekir ve Cezire vilayetine müstakilen Cerir b. Ata Vali olmuştur.
9 – “MALİK B. EŞTER” - Kendisinden önceki valinin yerine Malik b. Eşter Vali olmuştur ki bu zatın türbesi bugün “Aşifçiler” sokağında olup sokak bir ticaret merkezi halini aldığından çevresi seyyar sebzeciler ve diğer esnaf tarafından sanki kuşatılmış olup denebilir ki zorlukla ziyaret edilmektedir.
“Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır” isimli kaynak eserdeki bir belgede şöyle bir bilgi vardır: Malik b. Eşter türbesinin türbedarının maddi durumu iyidir aynı zamanda çok cömert bir insandır, türbeyi uzaklardan ziyarete gelenlere evinde yemek yedirir, yatırır, onlara her türlü ikramda bulunur, ancak zamanla herkese yardımcı olan bu insan kendisi yardıma muhtaç bir duruma gelir, Sadarete gönderilen yazıda (belgesi adını andığımız kitapta mevcuttur) gerek Malik Eşter türbesinin yeniden inşası ve gerekse türbedara maaş bağlanması istenir”
10 – “ŞEYBE B. AMR” – Diyarbekir’in Sahabe Valilerindendir.
Diyarbekir Valilik makamı Sahabe-i Kiram’dan sonra da hep seçkin isimler tarafından yürütülmüştür, tarihin akışı içinde bu şehirde hüküm süren devletlerin tayin ettiği valilerin isimleri daha ziyade bıraktıkları eserlerle anılmaktadır, birkaç tane misal verecek olursak, Hadım Ali Paşa Camii, Lala Mustafa Paşa Camii, Behrampaşa Camii, Bıyıklı Mehmet paşa Camii, hamamı, sarayı, İskender paşa Camii ve hamamı, Melek Ahmet paşa Camii ve hamamı, Hasan Paşa hanı, Hüsrev Paşa medresesi ve hanı diyebiliriz ki bu misalleri çoğaltabiliriz.
İsimlerini saydığımız mübarek “Sahabe-i Kiramdan olan Valiler” bu şehri zaten “kutsal” bilmişler, onlardan sonra gelen Valiler de bu kutsallığın yanına kalıcı eserler bırakarak şehre ayrıca manevi değer daha katmaya çalışmışlardır.
Biz, bu şehri tam manasıyla anlatamasak da gayretlerimizin bu yönde olduğunu kanıtlamaya çalışmaktayız, zaman zaman şehrimizin bu manevi yapısından söz etmekle, zaman zaman diğer kültürel zenginlerini dile getirmekle bu gayretimizi sürdürmek için imzamızı taşıyan kitaplarımızın yanı sıra böylesi söyleşilerimizi de okurlarımızla paylaşmaktan manevi bir zevk duyduğumuzu da ifade etmeliyiz ki bu zevkin bize yazdırdığı şiirlerden birini sunalım bu günkü sohbetimizin sonunda:
DİYARBEKİR YAZLARI
Çok sıcaktır Diyarbekir yazları,
Taşı bile terletirse inanın.
Ağustosta böceklerin sazları,
Size türkü söyletirse inanın.
Karpuzunda serinliğin ilacı,
Hasso-çerko kavunları baş tacı,
Güvecinde sivri biber pek acı,
Tadanları ağlatırsa inanın.
Durmaz döner pervaneler tavanda,
Moda oldu nane şimdi ayranda,
Amid halkı göle gitmiş seyranda,
Hülleleri özletirse inanın.
Rutubeti bulamazsın arama,
Faydadır sıcağı romatizmama,
Eskiden bu mevsim çıkardık dama,
Sitara’yı aratırsa inanın.
Kır dört mü, kırk beş mi, şaşkın derece,
Serinlik umarsın olunca gece,
Yılanı, akrebi unuttuk nice,
Beton evde rastlatırsa inanın.
Dicle’ye hasretiz, Dicle’de bize,
Kelekle hulleyi anlatsam size,
Çayda çıra gitti şu Elaziz’e,
Dizinize vurdurursa inanın.
Meyan şerbeti var lakin tadı yok,
Eski ustaların neden yad’ı yok?
Hazırdan satılır, usta adı yok,
Tarih bunu anlatırsa inanın.
“Efo dayı” yok ki, dondurma olsun
Yüreğe serinlik, ağza tad olsun,
Özünü yitiren sözde ne bulsun?,
Küçeleri aratırsa inanın.
“Kara höbür” yaz gelince göç eder,
Koza yok ki yaprağını hiç eder,
Şair derdi birde kalmaz üç eder,
Yürekleri sızlatırsa inanın.
İşte böyle Diyarbekir yazları,
Yaka silker, oğlanları kızları,
Esfel bahçesinde çalsa sazları,
“Güfte” beste istetirse inanın.
Eyvandı, çardaktı unuttuk onu,
Gönderdik onları, aldık balkonu,
Üzüm zamanında sıcağın sonu,
Pekmez yapıp kaynatırsa inanın.
Sur’u çevreleyen nakışlar sıcak,
Sımsıcak yürekler bakışlar sıcak,
“Tarih benim” diyen şu taşlar sıcak,
Ruhunuzu ısıtırsa inanın.
Sıcaklık olmazsa hiç yaz olur mu?,
Kavun, karpuz, vişne, kiraz olur mu?,
Sevende işveyle çok naz olur mu?,
Aşk yüreği hoplatırsa inanın.
Isındı duygular sıcak yaz günü,
Sevince gel dedik, kovduk hüzünü,
Dillerde dolaşır Amid’in ünü,
Kitaplarda tanıtırsa inanın.
Mekke dahi sıcak, burası gibi,
“Sahabe diyarı” orası gibi,
Gerçek aşıkların çırası gibi,
Nur’u kalbe yansıtırsa inanın.
Mergen’in her yazı burada geçti,
Sıcaktan bunaldı, hamravat içti,
Diyarım diyerek bu şehri seçti,
Mezara da yatırırsa inanın!..
Diyarbekir, 28.06.2006