Şehir Araştırmaları Merkezi’nde Diyarbakır konulu sinema filmi arşivi oluşturmak, şehirde çekimi yapılan eserleri tespit etme oldukça zamanımızı aldı. Yıllardır, unutulmuş, adı-sanı kalmamış birçok sinema filmi vardır, tespit ettiğimiz. Bu sinema filmlerinde yer alan şehir görüntüleri, bir daha rastlayacağımız görüntüler değil, şehrin keşmekeşinde kaybolup, yitirdiklerimizi gördükçe.
Şehrin fotoğraflarına talep, şehir eski biçimini yitirdikçe daha çok artar. Korunmayan otantik, tarihî seyir, eski karelerde aranır, durur. Belki bu tesellidir, insanın kalbine, yitip gidenlerin ardında kalan. Diyarbakır fotoğrafçılık sanatına dair araştırmalarımızı yıllar önce yaparken, birçok fotoğraf sanatkârının yitiklere karıştığını da görmemiş değiliz, Adil Tekin dışında.
Kaç şehir fotoğrafçısı gelip geçti, şehirden ve arşivlerini koruyabildik mi, şehre olan sevgimizden, şehre dair tarih sevdamızdan, şehre dair bağlılığımızdan? Bu denli kıymet verilen şehrin henüz fotoğraf arşivinin oluşturulmadığını bilmek, insana şehre bağlılığın sahte maskeler taşıdığını ifade etmekte zorlamıyor, insanı kuşkusuz. Yoksa tarihin nevş û nema olduğu şehrin bağrında betonarme yapılar yükselir miydi, mantar gibi kısa zamanda?
Tespitlerimiz sınırlı olsa bile, sinema görüntülerinde, önemlidir fotoğraf arşivi açısından. Şehrin dününe ait elli sene önce çekimi yapılan sinema filminde şehrin adının hiç geçmemesi, “Diyarbakır” dururken masalımsı anlatımla şehrin “Buhara” olarak anlatılması, gün ışığında palyaçoluktan farklı değildir, aslında. En azından sinema fotoğrafîsinde oyuncular sıralanırken, eserin önemli bir bölümünün Diyarbakır’da çekildiğini belirtmeliydi, yapımcılar.
“Adsız Cengaver” adlı sinema filmi, 1970 Yapımı’dır. Başrolünde Cüneyt Arkın ve Nebahat Çehre rol alır. Tümü renkli filmin önemli kısmı Dicle Nehri, Esfel Bahçeleri, İç Kale, Hasan Paşa Hanı, kısmen Ulu Camii çevresi olmak üzere, ikinci bölümü de İran’da çekilmiştir.
Masalımsı filmin Buhara’yı ele aldığı görüntülerde zalim bir sultana baş kaldıran oğlunun bilmeden babasının zulmüne karşı çıkması ve sonunda zalimin sonu bulmasını, aşk-entrika örgüsü içinde verilir.
Siz, elli sene öncesinde Dicle Kıyılarını, Dicle Üniversitesi alanını oldukça el değmemiş bulursunuz, Şehir Kalesi’nin merkezi İç Kale’yi ayrıntılarıyla görürsünüz.
Hasan Paşa Hanı’nda geçen hareketli bölümlerle şehrin o dönemdeki yaşantısına tanıklık edersiniz.
Tarihî kimi yapıların görüntüsünde gecekondulaşmanın olmadığının farkına varırsınız, bir çırpıda.
Hüseyin Peyda’nın başrolünde oynadığı AbdoBeg, sonraları aynı reji ile Nuri Sesigüzel tarafından canlandırılmıştır, Mezarımı Kayadan Oyun ile. AbdoBeg’in haksız yere tutuklanması, aşk teması, müziğe ve eğlenceye düşkünlüğü ve en sonunda ölümü hazin şekilde anlatılır.
İlk sinema eserinde tümüyle şehrin tarihî mekânları kullanılmıştır. Dört Ayaklı Şeyh Mutahhar Camii olmak üzere Sur İçi, tümüyle bu eserden yola çıkılarak yüzlerce fotoğraf karesi, arşive kazandırılabilir. Ofis Mahalle Muhtarlığı’nı yıllarca yapan Hüsnü İpekçi ile konuşurken, kendisinin de rol aldığı eserde acaba sinema filmleri ve Diyarbakır denince olmazsa olmazlardan Eyyüp Gezer de yer almış mıydı, bu eserde? Bilemiyoruz, konuya vakıf değiliz, çünkü. Bu sinema eserinde figüran olanların kim olduğunu tespit etmek, günün şartlarında oldukça zor, aradan bir ömür geçmiştir, elbette.
Kadir İnanır’ın Leyla ile Mecnun Filminde şehirde kullanılan bölümler, daha çok Keçi Burcu ve On Gözlü Dicle Köprüsü ile sınırlıdır. Seyrettiğimiz kadarıyla bu filmden Keçi Burcu’na dair fotoğraflar elde edilebilir.
Söyleyin Anama Ağlamasın, konusu Sem’an Köşkü’nde geçen ve mekân olarak şehrin birçok tarihî yapısının yer aldığı Suriçi yanında Eğil’in de bulunduğu görülür. Yıldıray Çınar’ın Eşref Türküsü’nün hikâyesinin ele alındığı, kardeşler arasındaki miras kavgasında yok edilen bir baba ve iki oğulun hazin aşk hikâyesinin anlatıldığı, kurgusu ve senaryosu günün şartlarında gerçekleşen filmde mekân Diyarbakır’dır, filmin çekimin yapıldığı şehre dair, film girişinde bir satır yazı yoktur.
Bu sinema eseri renkli çekilmiş yakın döneme ait sayılır. Bu karelerden yola çıkıldığında şehrin fotoğrafçılık tarihine birçok kare kazandırılmış olur. AbdoBeg gibi giyime sahip olan Yıldıray Çınar’ın şehri senaryoya göre bir Türkmen tavrında dillendirmesi, şehre ait sadece bir parçayı seslendirmesi, Türkmen edaları kayda değer notlardandır. Eserin inandırıcılığı, olayın ne zaman şehirde geçtiği belli değildir.
Sem’an Köşkü’nde düğün öncesi bıçaklı kapışmanın şehir geleneğinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Miras için öldürülen evin büyük oğlunu babanın öldürülmesi takip eder. Tek başına kalan küçük oğul, katillerin amcası ve oğullarının olduğunu öğrenir. Arada Mircan’ın aşkı vardır.
Her halde Hüseyin Peyda’nın senaryosunun farklı bir versiyonu olarak tasarlanan filmde aşk konusunda kadın kahramanların isim benzerliği, sinema eserinin o dönemde ticarî manada iyi gelir getirdiğini gösterir.
Yıldıray Çınar’ın kale burçlarına çıkışı, tarihî diğer mekânları çokça kullanması, Cüneyt Arkın’dan daha önemli sahnelerin olduğu Söyleyin Anama Ağlamasın’ı daha kıymetli kılar. Fakat Adsız Cengaver, çekim yılı eski olduğu için arka plân daha önemlidir, bizim için.
Diyarbakır’da şehri ele alan bir fotoğraf müzesi’ni Şehir Araştırmaları Merkezi, hayatımıza yerleştikten sonra malzemesi eksiksiz biçimde açılacaktır, sanırız. Sadece mekânsızlıktan dolayı eli-kolu bağlı kalmak oldukça büyük meseledir. Şehir Araştırmaları Merkezi açılınca bu sinema eserleri çekilirken elde ettiğimiz orijinal fotoğraf karelerinin olduğunu belirtelim, bu arada.
Sinema eserlerinden şehrin mimarî yapısını, insanın yemek kültürünü, giyimini ve kuşamını, konuşmasını çözmek önemlidir. Birçok şehri ele alan şehir kitaplarında sinema eserlerinden alınma kareler, belge niteliğinde değer taşır. Onun için adı geçen sinema eserlerinden bahsedişimiz.
Siz, İstanbul’u ele alırken sinema eserlerinden yola çıkarsınız uzun zaman diliminde. Çünkü sinema eserlerinin önemli çoğunluğu İstanbul merkezlidir. Bir konağı, bir sokağı, semti, çeşmeyi, camiî, han, hamam, medrese olmak üzere neye ihtiyaç duyarsanız, sinema eserlerinden almanız mümkündür, o kareleri.
Bunu Diyarbakır için söylemek zordur. Çünkü çekilen sinema eseri sayısı azdır ve çoğu bilinmemektedir. Bilinenleri, seneler sonra seyretmek, bulunamadığı için göçtür. Tespit edilenlerin bir komisyonca ele alınması gerekir.
Diyarbakır’da çekilen sinema eserlerinin toplu gösterimi olmadı, bu güne kadar. Yapılan festivaller, fuarlar bunu dile getirilme alanı olmadı. Biz, arşivimizde mevcut eserleri, Şehir Araştırmaları Merkezi kurulduktan sonra şehrin daha iyi bilinmesi ve tanınması için elbette seyre açarız, kendi imkânımız ölçüsünde.
Sinemaya dair eser vermiş olanlardan birine parantez açıp, sözü noktalayalım. Sami Hazinses’e dair kaleme alınanlar, bir elin parmağını geçmedi, Diyarbakır’da. Sinemaya değer katan, eser veren, sinemada yüzlerce yapımda rol almış kaç şehir oyuncumuz vardır, bilinen Sami Hazinses misali.
Bir başka makalemizde Diyarbakır Fotoğrafçılık Tarihi’ne sayfa açacağız ve sinemaya ilişkin kareleri de paylaşacağız.
Şehrin fotoğraflarına talep, şehir eski biçimini yitirdikçe daha çok artar. Korunmayan otantik, tarihî seyir, eski karelerde aranır, durur. Belki bu tesellidir, insanın kalbine, yitip gidenlerin ardında kalan. Diyarbakır fotoğrafçılık sanatına dair araştırmalarımızı yıllar önce yaparken, birçok fotoğraf sanatkârının yitiklere karıştığını da görmemiş değiliz, Adil Tekin dışında.
Kaç şehir fotoğrafçısı gelip geçti, şehirden ve arşivlerini koruyabildik mi, şehre olan sevgimizden, şehre dair tarih sevdamızdan, şehre dair bağlılığımızdan? Bu denli kıymet verilen şehrin henüz fotoğraf arşivinin oluşturulmadığını bilmek, insana şehre bağlılığın sahte maskeler taşıdığını ifade etmekte zorlamıyor, insanı kuşkusuz. Yoksa tarihin nevş û nema olduğu şehrin bağrında betonarme yapılar yükselir miydi, mantar gibi kısa zamanda?
Tespitlerimiz sınırlı olsa bile, sinema görüntülerinde, önemlidir fotoğraf arşivi açısından. Şehrin dününe ait elli sene önce çekimi yapılan sinema filminde şehrin adının hiç geçmemesi, “Diyarbakır” dururken masalımsı anlatımla şehrin “Buhara” olarak anlatılması, gün ışığında palyaçoluktan farklı değildir, aslında. En azından sinema fotoğrafîsinde oyuncular sıralanırken, eserin önemli bir bölümünün Diyarbakır’da çekildiğini belirtmeliydi, yapımcılar.
“Adsız Cengaver” adlı sinema filmi, 1970 Yapımı’dır. Başrolünde Cüneyt Arkın ve Nebahat Çehre rol alır. Tümü renkli filmin önemli kısmı Dicle Nehri, Esfel Bahçeleri, İç Kale, Hasan Paşa Hanı, kısmen Ulu Camii çevresi olmak üzere, ikinci bölümü de İran’da çekilmiştir.
Masalımsı filmin Buhara’yı ele aldığı görüntülerde zalim bir sultana baş kaldıran oğlunun bilmeden babasının zulmüne karşı çıkması ve sonunda zalimin sonu bulmasını, aşk-entrika örgüsü içinde verilir.
Siz, elli sene öncesinde Dicle Kıyılarını, Dicle Üniversitesi alanını oldukça el değmemiş bulursunuz, Şehir Kalesi’nin merkezi İç Kale’yi ayrıntılarıyla görürsünüz.
Hasan Paşa Hanı’nda geçen hareketli bölümlerle şehrin o dönemdeki yaşantısına tanıklık edersiniz.
Tarihî kimi yapıların görüntüsünde gecekondulaşmanın olmadığının farkına varırsınız, bir çırpıda.
Hüseyin Peyda’nın başrolünde oynadığı AbdoBeg, sonraları aynı reji ile Nuri Sesigüzel tarafından canlandırılmıştır, Mezarımı Kayadan Oyun ile. AbdoBeg’in haksız yere tutuklanması, aşk teması, müziğe ve eğlenceye düşkünlüğü ve en sonunda ölümü hazin şekilde anlatılır.
İlk sinema eserinde tümüyle şehrin tarihî mekânları kullanılmıştır. Dört Ayaklı Şeyh Mutahhar Camii olmak üzere Sur İçi, tümüyle bu eserden yola çıkılarak yüzlerce fotoğraf karesi, arşive kazandırılabilir. Ofis Mahalle Muhtarlığı’nı yıllarca yapan Hüsnü İpekçi ile konuşurken, kendisinin de rol aldığı eserde acaba sinema filmleri ve Diyarbakır denince olmazsa olmazlardan Eyyüp Gezer de yer almış mıydı, bu eserde? Bilemiyoruz, konuya vakıf değiliz, çünkü. Bu sinema eserinde figüran olanların kim olduğunu tespit etmek, günün şartlarında oldukça zor, aradan bir ömür geçmiştir, elbette.
Kadir İnanır’ın Leyla ile Mecnun Filminde şehirde kullanılan bölümler, daha çok Keçi Burcu ve On Gözlü Dicle Köprüsü ile sınırlıdır. Seyrettiğimiz kadarıyla bu filmden Keçi Burcu’na dair fotoğraflar elde edilebilir.
Söyleyin Anama Ağlamasın, konusu Sem’an Köşkü’nde geçen ve mekân olarak şehrin birçok tarihî yapısının yer aldığı Suriçi yanında Eğil’in de bulunduğu görülür. Yıldıray Çınar’ın Eşref Türküsü’nün hikâyesinin ele alındığı, kardeşler arasındaki miras kavgasında yok edilen bir baba ve iki oğulun hazin aşk hikâyesinin anlatıldığı, kurgusu ve senaryosu günün şartlarında gerçekleşen filmde mekân Diyarbakır’dır, filmin çekimin yapıldığı şehre dair, film girişinde bir satır yazı yoktur.
Bu sinema eseri renkli çekilmiş yakın döneme ait sayılır. Bu karelerden yola çıkıldığında şehrin fotoğrafçılık tarihine birçok kare kazandırılmış olur. AbdoBeg gibi giyime sahip olan Yıldıray Çınar’ın şehri senaryoya göre bir Türkmen tavrında dillendirmesi, şehre ait sadece bir parçayı seslendirmesi, Türkmen edaları kayda değer notlardandır. Eserin inandırıcılığı, olayın ne zaman şehirde geçtiği belli değildir.
Sem’an Köşkü’nde düğün öncesi bıçaklı kapışmanın şehir geleneğinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Miras için öldürülen evin büyük oğlunu babanın öldürülmesi takip eder. Tek başına kalan küçük oğul, katillerin amcası ve oğullarının olduğunu öğrenir. Arada Mircan’ın aşkı vardır.
Her halde Hüseyin Peyda’nın senaryosunun farklı bir versiyonu olarak tasarlanan filmde aşk konusunda kadın kahramanların isim benzerliği, sinema eserinin o dönemde ticarî manada iyi gelir getirdiğini gösterir.
Yıldıray Çınar’ın kale burçlarına çıkışı, tarihî diğer mekânları çokça kullanması, Cüneyt Arkın’dan daha önemli sahnelerin olduğu Söyleyin Anama Ağlamasın’ı daha kıymetli kılar. Fakat Adsız Cengaver, çekim yılı eski olduğu için arka plân daha önemlidir, bizim için.
Diyarbakır’da şehri ele alan bir fotoğraf müzesi’ni Şehir Araştırmaları Merkezi, hayatımıza yerleştikten sonra malzemesi eksiksiz biçimde açılacaktır, sanırız. Sadece mekânsızlıktan dolayı eli-kolu bağlı kalmak oldukça büyük meseledir. Şehir Araştırmaları Merkezi açılınca bu sinema eserleri çekilirken elde ettiğimiz orijinal fotoğraf karelerinin olduğunu belirtelim, bu arada.
Sinema eserlerinden şehrin mimarî yapısını, insanın yemek kültürünü, giyimini ve kuşamını, konuşmasını çözmek önemlidir. Birçok şehri ele alan şehir kitaplarında sinema eserlerinden alınma kareler, belge niteliğinde değer taşır. Onun için adı geçen sinema eserlerinden bahsedişimiz.
Siz, İstanbul’u ele alırken sinema eserlerinden yola çıkarsınız uzun zaman diliminde. Çünkü sinema eserlerinin önemli çoğunluğu İstanbul merkezlidir. Bir konağı, bir sokağı, semti, çeşmeyi, camiî, han, hamam, medrese olmak üzere neye ihtiyaç duyarsanız, sinema eserlerinden almanız mümkündür, o kareleri.
Bunu Diyarbakır için söylemek zordur. Çünkü çekilen sinema eseri sayısı azdır ve çoğu bilinmemektedir. Bilinenleri, seneler sonra seyretmek, bulunamadığı için göçtür. Tespit edilenlerin bir komisyonca ele alınması gerekir.
Diyarbakır’da çekilen sinema eserlerinin toplu gösterimi olmadı, bu güne kadar. Yapılan festivaller, fuarlar bunu dile getirilme alanı olmadı. Biz, arşivimizde mevcut eserleri, Şehir Araştırmaları Merkezi kurulduktan sonra şehrin daha iyi bilinmesi ve tanınması için elbette seyre açarız, kendi imkânımız ölçüsünde.
Sinemaya dair eser vermiş olanlardan birine parantez açıp, sözü noktalayalım. Sami Hazinses’e dair kaleme alınanlar, bir elin parmağını geçmedi, Diyarbakır’da. Sinemaya değer katan, eser veren, sinemada yüzlerce yapımda rol almış kaç şehir oyuncumuz vardır, bilinen Sami Hazinses misali.
Bir başka makalemizde Diyarbakır Fotoğrafçılık Tarihi’ne sayfa açacağız ve sinemaya ilişkin kareleri de paylaşacağız.