Diyarbakır’ın en güzel mevsimi sonbahardır.. Ülkenin çeşitli bölgelerinde arada bir alışık olmadığımız havalar hüküm sürse de biliyoruz ki, artık sonbahardayız.
Eskiden Diyarbakır’da bir başka tadı vardı. Bir bakıma telaş aylarıydı sonbahar. Eski yıllarda olduğu kadar tüm insanları sarmasa da, eski aileler arasında hala o geleneksel telaş ve heyecanı yaşayan var diyebiliriz.
Evlerde yaz başlarında toplanan halılar, kilimler yeniden serilir, boya badana yapılır. Ve tabi en önemlisi kışlık zahire hazırlıklarına başlanır.
Çeşitli sebzeler kurutulur. Her ne kadar şimdilerde hemen her mevsimde, her türlü sebzeyi bulmak mümkün olsa da, Diyarbakır’ın yerli aileleri alışmıştır bir kere; patlıcanını, dolmalık biberini, bamyasını, domatesini bu aylarda kurutacak. Zahiresini kendi eliyle hazırlayacak. Ve illa ki Hevsel’in sebzesi olacak kurutmalar için, Çermik’in patlıcanı, Gezin’in fasulyesi, Serdenin domatesi, Karaz’ın bamyası.. Çünkü Diyarbakırlılar kış mevsiminde de olsa sera sebzelerinin, konservelerin yavan tadına alışkın değil.
Eskiden daha bir yoğundu bu telaş, ilkin, yakacak hazırlığı yapılırdı. Önce odun, kömür alınırdı elbette. Sonra evlerin toprak damları sıvanır, boya badana yaptırılırdı. Damları sıvamak için Ağustos ortalarında Pışruk hazırlanırdı. Pışruk; damları sıvamak için hazırlanan özel çamurun adıdır. Bu çamur samanla karıştırılarak damlar sıvanırdı. Çamurun içindeki çürümüş samanlar yapışkanlık sağlardı toprağa.
Eskiden Sur içi evlerin hiç birinde kalorifer ya da elektrikli ısıtıcılar yoktu. Zaten her evde elektrikte yoktu.
Kentte tek kaloriferli bina Yenişehir semtindeki Vilayet Konağıydı. Taş kömürü sobası da az evde bulunurdu, o da zenginlerin evinde.
Kuşkusuz kış hazırlığı bunlarla da bitmiyordu. Yiyecek içinde Eylül ayında başlardı hazırlıklar. Çeşitli turşular kurulur, pastırma yapılır, küplere sadeyağ doldurulur, şehriye dökülürdü, ayrıca kışa hazırlık için kış gecelerinin olmazsa olmazı Ceviz, pestil, sucuk alınıp bunlarda küplere basılır küpün etrafı ya çamurla ya da hamurla sıvazlanırdı, kış gelmeden kimse açmasın diye, turşularda kışa kadar kullanılmaz kış aylarında açılırdı. Buğday pazarından alınan zahireler evde pilavlık, çiğköftelik, içli köftelik olarak ayrılırken, sokakları dolaşan bulgur çekenler tarafında bunlar ayrılırdı makinede.
Kışın olmazsa olamazlardan biride o zamanlar Kavurma, Kavurma yapıldığı gün alınan ya süt danası inek, ya da çepiç eti, en az 70 80 kilo etler avluda kurulan ocakta ve üzerinde bu eti bir defada alacak kazan bırakılırdı, et kemikleriyle pişirilir, piştikten sonra kemikler kendiliğinden ayrılırdı.
Kavurma pişerken içine 5-6 kilo ayva atılır ve piştikten sonra avluda bulunan komşulara ve yakın akrabalara etle bulanan ekmek ve bir adet ayva bırakılarak gönderilirdi, etin en az 10 kilosu komşulara dağılırdı.
Şimdi nerde o günler, nerde o bereket, şimdilerde her şey hazır olarak ayağımıza kadar geliyor, geliyor amma ne o lezzetti bulabilirsin, ne de o komşuluğu, bırakın komşuluğu, kardeş kardeşe düşman olduğu bir nesilde yaşıyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin.
Eskiden Diyarbakır’da bir başka tadı vardı. Bir bakıma telaş aylarıydı sonbahar. Eski yıllarda olduğu kadar tüm insanları sarmasa da, eski aileler arasında hala o geleneksel telaş ve heyecanı yaşayan var diyebiliriz.
Evlerde yaz başlarında toplanan halılar, kilimler yeniden serilir, boya badana yapılır. Ve tabi en önemlisi kışlık zahire hazırlıklarına başlanır.
Çeşitli sebzeler kurutulur. Her ne kadar şimdilerde hemen her mevsimde, her türlü sebzeyi bulmak mümkün olsa da, Diyarbakır’ın yerli aileleri alışmıştır bir kere; patlıcanını, dolmalık biberini, bamyasını, domatesini bu aylarda kurutacak. Zahiresini kendi eliyle hazırlayacak. Ve illa ki Hevsel’in sebzesi olacak kurutmalar için, Çermik’in patlıcanı, Gezin’in fasulyesi, Serdenin domatesi, Karaz’ın bamyası.. Çünkü Diyarbakırlılar kış mevsiminde de olsa sera sebzelerinin, konservelerin yavan tadına alışkın değil.
Eskiden daha bir yoğundu bu telaş, ilkin, yakacak hazırlığı yapılırdı. Önce odun, kömür alınırdı elbette. Sonra evlerin toprak damları sıvanır, boya badana yaptırılırdı. Damları sıvamak için Ağustos ortalarında Pışruk hazırlanırdı. Pışruk; damları sıvamak için hazırlanan özel çamurun adıdır. Bu çamur samanla karıştırılarak damlar sıvanırdı. Çamurun içindeki çürümüş samanlar yapışkanlık sağlardı toprağa.
Eskiden Sur içi evlerin hiç birinde kalorifer ya da elektrikli ısıtıcılar yoktu. Zaten her evde elektrikte yoktu.
Kentte tek kaloriferli bina Yenişehir semtindeki Vilayet Konağıydı. Taş kömürü sobası da az evde bulunurdu, o da zenginlerin evinde.
Kuşkusuz kış hazırlığı bunlarla da bitmiyordu. Yiyecek içinde Eylül ayında başlardı hazırlıklar. Çeşitli turşular kurulur, pastırma yapılır, küplere sadeyağ doldurulur, şehriye dökülürdü, ayrıca kışa hazırlık için kış gecelerinin olmazsa olmazı Ceviz, pestil, sucuk alınıp bunlarda küplere basılır küpün etrafı ya çamurla ya da hamurla sıvazlanırdı, kış gelmeden kimse açmasın diye, turşularda kışa kadar kullanılmaz kış aylarında açılırdı. Buğday pazarından alınan zahireler evde pilavlık, çiğköftelik, içli köftelik olarak ayrılırken, sokakları dolaşan bulgur çekenler tarafında bunlar ayrılırdı makinede.
Kışın olmazsa olamazlardan biride o zamanlar Kavurma, Kavurma yapıldığı gün alınan ya süt danası inek, ya da çepiç eti, en az 70 80 kilo etler avluda kurulan ocakta ve üzerinde bu eti bir defada alacak kazan bırakılırdı, et kemikleriyle pişirilir, piştikten sonra kemikler kendiliğinden ayrılırdı.
Kavurma pişerken içine 5-6 kilo ayva atılır ve piştikten sonra avluda bulunan komşulara ve yakın akrabalara etle bulanan ekmek ve bir adet ayva bırakılarak gönderilirdi, etin en az 10 kilosu komşulara dağılırdı.
Şimdi nerde o günler, nerde o bereket, şimdilerde her şey hazır olarak ayağımıza kadar geliyor, geliyor amma ne o lezzetti bulabilirsin, ne de o komşuluğu, bırakın komşuluğu, kardeş kardeşe düşman olduğu bir nesilde yaşıyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin.