?>

YİNE 5 EKİM, YİNE CELAL SEVİMLİ, YİNE HATIRALAR!..

Mevlüt MERGEN

4 yıl önce

İLK SÖZHATIRALAREşyalar eskir ama hatıralar eskimez,Geçmişe saygı gerek, gidenler geri dönmez!..MMGÖZLÜYORUMYİNE 5 EKİM, YİNE CELAL SEVİMLİ, YİNE HATIRALAR!..MERGEN AMİDİBizim her yıl yazdığımız 5 Ekim yazıları “gelenekleşti” merhum hafız Celal Sevimli’nin vefatından sonra hemen her  5 Ekim günü biz o güzel insanı, o güzel dostu, o güzel “Hafız-ı Kur’an’ı” hep andık, bu can bu tende durduğu müddetçe de anmaya azimli ve kararlıyız, yeter  ki, ömrümüz kifayet etsin ve Rabbimiz bize “hayırlısı ile can sağlığı” versin.Çünkü “dostluğa” değer vermek, insana saygı duymak bunu gerektirir, okurlarımızdan çok az kişi “Hafız Celal Sevimli’yi” tanır, ismini belki duymuştur, oysa biz onu hayatının son on yılında tanıdık, bildik ve gördük, o bizi “görmeyen” gözleri ile belki görmedi ama görenlerden çok daha fazla yakınlık ve alaka göstererek saygımızı ve sevgimizi kazanıp “dostumuz” oldu.80 yıla yaklaşan ömür sürecimiz içinde “arkadaşlık” sınırının ötesinde “dostluk” kurduğumuz çok az kişiden biridir merhum Hafız Celal Sevimli, onu nasıl tanıdığımızı aradan geçen 32 yıl içinde hep anlattık, tekrarından “zarar” gelmez diyerek geçmişe dönmek ve gençlik günlerimizi yad etmek istiyorum.“Ulaşılmaz” diye bilirdik, “yerel” ünlüleri, bunları çoğu zaman “Ulu Camide” görür, hayranlıkla dinlerdik, bizim varlığımızdan habersiz olanlardan idi, Celal Güzelses, Hafız Celal Sevimli, Hafız Tarık Çıkıntaş, Recep Peker ve Ulu Camideki tüm müezzinler, her biri ayrı tarzda okusalar da “makam şinas” kişilerdi.Mübarek Ramazan-ı şerif ayı geldiğinde bu kişileri daha çok görür, daha çok dinlerdik, kendilerini uzaktan “takip” eder, insanlardan sevgi ve saygı görmelerini sağlayan özelliklerini öğrenmek isterdik, nitekim Celal Güzelses kendisini takip ettiğimi anlamış ve arkasına dönerek: “Sen kimlerdensin” demişti.Hafız Celal Sevimli ve Hafız Tarık Çıkıntaş “görme” engelli diler, lakin yoldan geçerken kimin dükkanı önünde olduklarını bilir önce kendileri selam verirlerdi, bu arada bir hatıramı anlatmak istiyorum; bu “ikilinin” gözleri görmediği halde gidecekleri yerin adresini görenlerden iyi bildiklerine bir misal olsun istiyorum.Hafız Celal Sevimli ile Ankara’dayız, giderken uğrayacağımız Diyarbekir’lilere “hediye” olsun diye “kenger” aldık, ben ağabeyime vermek istiyordum, merhum Celal Sevimli ise babası bir zamanlar Diyarbekir’de belediye reisliği yapmış ve bütün zamanını görme engellilere adamış “Yaşar” hanıma verecekti kengeri.Yanılmıyorsam “Yıldırım Paketçi” bizi arabasıyla götürmüştü, fakat hangi bina olduğunu bilmiyordu, hangi binaya girdi isek Celal abi “bu değil” diyordu, nihayet birisine girdiğimizde “işte bu binadır” dedive gittik “Yaşar” hanımın kapsını çaldık.Yaşar hanım çok sevinmişti, kahve ikramında bulundu yanından ayrılırken şöyle dedi: “Celal görüyorum ki yanında bir poşet dolusu kenger daha var, eğer onu kimseye vermeyeceksen bana ver” diyerek ne kadar samimi bir Diyarbekir  sevdalısı olduğunu göstermişti.Hayatını “görme” engellilere adayan Yaşar Hanımın babası göz doktoru Kamil Tayşi Diyarbekir’de bir zaman belediye reisliği yapmıştı, sanırım Diyarbekir’li değillerdi ama ne kadar çok sevmişlerdi bu şehri ve bu şehrin insanını geleneklerini, göreneklerini ve hatta kengerini.Unutmak ne mümkün hatıraları, her Cuma sabah namazını Sahabeler camisinde kılmak için buluşurduk, kimlerle mi bazı isimleri analım; Hafız Celal Sevimli, Yusuf Kenan Örücü, (şu anda ağır hasta rabbim hayırlı bir kapı açsın yüzüne),  merhum Hacı Nushaddin Saygınlı, namazdan sonra doğru Mardin kapı kabristanına gider, mezarlık ziyaretimizi yapar ve “Ulu Cami” önüne gelirdik, burada Diyarbakir usulü bir kahvaltı yaptıktan sonra herkes işine giderdi.Merhum Hafız Celal Sevimli “resmi” Kur’an kursu hocası idi, 30 yıl boyunca yüce kitabımızı binlerce talebeye okutmuş, kendisi gibi “göme engelli” 18 kişiye de ezberletmişti.Sözünü ettiğim 18 Kur’an talbesinden biri de “Hafız İzzet Eşrafi Dinçer” idi, İzzet’i ders okuduğu “Lala bey” camisine gider görürdüm, bir gün dağ kapıda İzzet’le yürürken karşıdan Celal hocanın geldiğini gördüm ve: “İzzet, hocan geliyor” dediğimde “hemen yan sokağa girelim” dedi, hayretle sormuştum: “İzzet sen görmüyorsun, hocan da görmüyor neden yan sokak?” diyorsun,şöyle dedi: “çünkü o beni ayak seslerimden dahi tanır” İzzetin bu sözü daha sonraki yıllarda doğrulanmıştı.Yıllar sonra Celal abi ile tanıştığım günlerde sıkça gördüğüm bir hafız vardı ama tanımıyordum, bunu da kendisine: “Celal abi bir hafız var, öyle efendi, sessiz ve kibar ki!” dediğimde meraklanır ve “kim bu?” derdi.Bir gün ikimiz Uu camiye giriyoruz ve sözünü ettiğim o efendi, sessiz ve kibar hafız camiden çıkıyordu hemen: “Celal abi o hafız tam karşımızda ve camiden çıkıyor” deyince o hafız da hocasının sesini duymanın sevinci içinde uzattığı elini Celal abi tutunca: “Fikret sen misin?” dedi ve sadece elini tutmasından tanımıştı hafız Fikret’i.Hafız Fikret Ulu Cami Şafiiler bölümünde uzun yıllar müezzinlik yapmıştı, geçenlerde Coronavirüs sebebiyle ağır hastalanmış ve vefat haberini ben İzmir’de iken öğrenmiştim.Diyarbekir’in geleneklerinden biri de her yıl Ramazan-ı Şerif ayı geldiğinde hemen her evde “mukabele” okunurdu, Hafız Celal mukabele okuyacağı evlerin küçelerini ve kapılarını bilirdi, gözleri görmezdi ama hissiyatı ve zekası onu şaşırtmazdı.Yukarıdan beri isimlerini saydığım o güzel insanları ve özellikle bu gün vefatının 32.yılı olan merhum Hafız Celal Sevimli’yi rahmetle ve saygı ile anarken Rabbimden hepsinin mekanı cennet olsun isterim.Bir daha ki 5 Ekim’i görür müyüm görmez miyim bilmem, bildiğim o güzel insanlar nasıl güzellik sergilediler ise geride bıraktıkları hatıralar da güzellik doludur, biz “bi kırtik” kısmını dile getirdik.UNUTMA : MASKE – SOSYAL MESAFE VE DUA!..Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI