?>

UNUTULMAYAN GÜZELLİKLER!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

Mevlüt MERGEN

4 yıl önce

GÖNLÜMCEİTİKAFOn gününü vakfeder, topluma dua için,Mu’tekifler kalmadı acaba neden ve ne için?Bayram sabahına dek çıkmazdı itikaftan,İftar ile sahuru hep gelirdi etraftan!..MMSÖZ GELİŞİİTİKAF - Cami-i Kebir “mabet” olduğu günden beri içinde güzellikler yaşanır,  bunların bir kısmını seyyahların hatıralarında okur öğreniriz, bir kısmını da bizden öncekilerden dinlemişliğimiz var, bir kısmı da var ki biz gördük o güzellikleri, mesela “itikaf” ibadeti, her ne kadar Ramazan ayına özgü bir ibadet olarak bilinirse de kişi her hangi bir mabede girdiğinde niyetine alırsa orada kaldığı sürece itikafta sayılır.Ramazan ayının yirminci gününden bayram sabahına kadar sürerdi bizim Ulu Camide gördüğümüz itikaf her sene “Şafiiler” bölümünün belli bir yerine “perde” çekilir ve perdenin arkasındaki kişi için “itikafa girmiş” denilirdi.Bu zat zaruri ihtiyaçlar dışında bulunduğu yerden dışarı çıkmaz, sahur azığını  orada yer, iftarını orada yapar ve devamlı surette dua ederdi, çünkü bu bir “sünnet-i kifaye” idi, yani bütün bir şehir halkının yapması gereken, ancak bir kişinin üstlenmesiyle diğerlerinden  “sakıt” olan bir ibadetti.Maalesef demek durumundayız bu koca mabette yaşandığını gördüğümüz ancak yıllardır görülmeyen güzellikler arasında “itikaf” ibadeti, bu zatın gerek sahur ve gerek iftar yemekleri cami cemaati tarafından karşılanırdı.CUMA NAMAZINI HATIRLATMA – Her Cuma günü namaza bir zaman kala şimdiki “tarihi kuyumcular çarşısı” o zamanlar “kasaplar çarşısı” idi, bir zat çarşının kapısının önünde durur ve herkesin duyabileceği yüksek bir sesle : “selam ya müslimin sela” derdi, yani namaza hazırlanın uyarısını içerirdi bu çağrı, daha başka noktalarda da bu çağrının yapıldığını söylemek gerek.Desem ki o zatın sesi hala kulaklarımdadır inanınız, yaşlı ve ak sakallı bir zattı, yanlış hatırlamıyorsam bastonuna yaslanır ve öylece nida ederdi: “sela ya Müslimin sela”HUTBE VE KILIÇ – Müslümanların yaşadığı şehirlerin fethedilişinin simgesi idi kılıç veya mektup,  Diyarbekir kılıçla fethedildiği için her Cuma günü hatip minbere çıkarken minber kapısının hemen yanında duran kılıcı tutar ve öylece çıkardı, hutbe süresince elinden bırakmazdı kılıcı, maalesef o kılıç bir şekilde olduğu yerdin kaldırıldı, kim kaldırdı, nereye götürdü bilinmez..Biz mektubu görmedik hatibin elinde, çünkü Diyarbekir kılıçla fethedilmiş bir şehirdir, o kılıç bu bilgiyi vermiş olurdu görenlere..İSTİĞFAR DUASI – Cuma akşamı yatsı namazı kılındıktan sonra cemaate dağılmazdı, çünkü bilirlerdi ki “istiğfar duası” yapılacak, imam efendi mihraptan kalkar ve orta kısımda oturur, önceden halka şeklinin almış cekatin ortasında oturur ve duaya şöyle başlardı:“Eğer benim ellerimden, dilimden vesair aza-i cevahirimden….” Sadır olmuş günahları için tövbe ederken cemaatte aynı söyleri tekrarlardı, çünkü hafta içinde herkesin işlediği bir günahı olabilirdi ki sonunda: “ben anların cümlesinden tövbe ettim, pişman ve nadim oldum” der sonra “amentü”yü okur ve okuturdu.. Böylece hem tecdid-i iman hem de tecdidi nikah yapılmış olurdu, “tecdid” yenileme anlamı taşır..Bütün bu güzellikleri ve daha başkalarını hatırlayıp hatırlattık, zamanın akışı içinde tekrar aynı konuya dönebiliriz…Çünkü meşhur sözdür: “tadı ağzımda” bizim de o günlerin tadı hatıralarımızda!..Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI