?>

TEVELLÜDÜN KAÇ? - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

Mevlüt MERGEN

3 yıl önce

KÜÇE BAŞISaçımın sakalımın ağardığını gören kişilerden“kaç doğumlusun”  sorusuna çok muhatap olmuşluğum var, arapçayı bilmem ama bazı sözlerini anlarım bu güzel dilin, bu soruya da ayrı bir soru sorarak cevap veririm,  “hicri takvime göre mi, yoksa miladi takvime göre mi?”Hicri takvimde sene 355 gündür, miladi takvimde ise 365 gün olarak hesaplanır, ikisinin arasında on günlük bir fark vardır,  insan ömrü bu iki takvime göre hesaplandığında sözünü ettiğimiz fark ortaya çıkar.Aslında kişinin doğum tarihini, kaç yaşında olduğunu bilmesi gerekir, eski insanlar buna pek önem vermedikleri için “ihmal” ederlerdi resmi kayıtlara yazdırmayı, günümüzde ise bebek dünyaya gelir gelmez “sistem” onları kayıtlara geçiriyor.Sistem doğanları an itibariyle kaydederken vefat edenleri de aynı şekilde kaydediyor, böylece eskiden beş yılda bir yapılan nüfus sayımı da tarihi karışmış oluyor, ülke nüfusu rahatlıkla bilinebiliyor.Geçmişte olmayan fakat günümüzde olması gerekli gibi kabul edilen ve bize göre “yapay” günlerden biridir “doğum günü” kutlamalarında pasta üzerindeki mumlar sayısı kişinin kaç yaşında olduğunu gösterdiği için  kimse sormuyor “tevellüdün kaç” diye, nedense kadınlar gizli tutarlar kaç yaşında olduklarını.Biz hiç gizlemedik kaç yaşında olduğumuzu, yine hiç kutlamadık doğum günümüzü,”neyse o” dedik çünkü biliyoruz ki kişinin dünyayı  terk etmesinin yaşıyla hiç mi hiç alakası yok, yine bize göre tevellüdün kaç sorusunun içinde gizlenmiş gibidir “ne zaman öleceği” sorusu..Pandemi günlerinde hiç gündemden düşmedi 65 yaş ve üstündekiler, virüsün yayılması bu yaştakilere bağlandı, ölümlerde bu yaştakiler öne çıkarıldı, sanki o salgın hastalık olmasa idi bu insanlar ölmeyeceklermiş gibi bir algı oluşturuldu, maalesef o yanlış algıyı hala sürdürenleri de görmekteyiz.Deyim yerinde ise bizim dilimizde “tüy” bitti, “alakası yok” derken, biz eceli gelen ölür, ancak bir hastalık sebep olarak aranacaksa bu virüsle oluşan hastalık kabul edilebilir şeklindeki görüşümüzü açıklamak istedik,  çünkü inanıyoruz ki yüce kitabımızda Rabbimizin bize bildirdiği “her nefs ölümü tadacaktır” ayetinin hükmü kıyamete kadar kalıcıdır.Nasıl ki yaşlanma önlenemezse, ölüm de önlenemez, tedavi ile hastalık atlatılabilir fakat ölüm gerçeğini unutturamaz, aşıya asla karşı çıkmazken aşı ölümü “kesin” olarak önleyemez şeklindeki görüş ve inancımızı hep koruduk.Vefat edenlerin arkasından hep sorulur, hasta mıydı, ya da hastalığı neydi şeklindeki sorular, çünkü sebep” aranır ölüme, hasta olsun olmasın, genç ya da yaşlı olsun herkesin tek ölüm sebebi vardır o da “ecelidir”Doktorlar bazen açıklama yaparlar, ya da kişinin ”vefat raporuna” yazarlar o sebeplerden bazılarını;  böbrek yetmezliği veya kalp yetmezliği, çoklu organ yetmezliği gibi, oysa “ömür yetmezliği” en geçerli sebeptir.“Tevellüdün kaç?” sorusu sözü nereye getirdi gördünüz mü, kişi kaç yaşında  olursa olsun önemli olan hayatı “güzel” yani verimli  bir şekilde sonuçlandırmaya çalışmaktır, arkasından takip edilebilecek bir “iz” bırakabilmektir, “gitti de kurtulduk” dedirtmemektir.Ve birde şu şiirdeki anılmayı hak etmemektir “ne kendisi eyledi rahat/ne halka verdi huzur/yıkıldı gitti dünyadan/dayansın ehli kubur”Berhudar olasınız, ömrünüze bereket sevgili okurlarım.
YAZARIN DİĞER YAZILARI