?>

SUR İÇİ VE İNANÇ TURİZMİ!.. (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

Mevlüt MERGEN

4 yıl önce

GÖNLÜMCESUR İÇİDiyarbekir deyince sur içini biliriz,Asırlar ötesinden bu günlere geliriz..“Sit” kararı yetmiyor daha çok korunmalı,Yerli- yabancı turist saygıda bulunmalı!..MMSÖZ GELİŞİAcaba dünyada turizme önem vermeyen bir ülke var mıdır, bacası olmayan fabrika gibi de algılanır turizm, son yıllarda ülkemizde daha çok önem verilir oldu turizm ve turistlere, Antalya için turizmin “başkenti” deniyor, bu unvanını Antalya’nın elinden alacak ikinci bir şehir yok, ancak biz deriz ki Diyarbekir daha doğrusu “sur içi” inanç turizmi yönünden ülkemizde tektir.Diyarbekir için “peygamberler ve sahabeler şehri” derken sur içi için ise “sahabeler yurdu” deriz, o zaman sormak gerekir, sur içi “inanç turizmi” denilince  mevcut haliyle istenen ve beklenen ilgiyi görüyor mu?Soruyu değiştirerek şöyle de sorabiliriz, sur içinin kutsalına ne kadar saygı gösteriliyor? Bir zamanların abdestsiz girilmeyen bu şehre bugün “turist” olarak girenlere ya da bu şehirde yaşayanlara o zamanların inancı hatırlatılıyor mu, yoksa özellikle inançları itibariyle bu şehre gelenler bazı küçelerinden yükselen müzik seslerinin cazibesine mi kapılıyor ve sur içini bir eğlence merkezi olarak mı algılıyorlar?Bazıları böyle olmasını isterken geçmişte yaşanan “kültür” zenginliği bahanesinin arkasına sığınabilirler, oysa şehir çok büyüdü, iki milyon belki daha fazla insanın yaşadığı bir şehir oldu Diyarbekir ve sur içi bu şehrin sadece bir parçası olarak kaldı, istiyoruz ki sur içi tamamen “inanç turizmi” için merkez olarak kalsın, turistlerin attığı her adımda karşılarına bu şehrin bağrında medfun zevat-ı kiramın isimleri ve ruhaniyeti çıksın…Bir zamanlar sur içi Diyarbekir’in kendisi idi, gerçek şu ki o zamanlar sur içinde yaşayanlardan hiç kimse kalmadı, kimi başka şehirlere göç edip gitti, kimi de vefat ederek ayrıldı, o insanların yaşadıkları evlerin de bir kısmı ya yıkıldı, ya da şekil değiştirdi, artık kimseler “sur içinde” yaşamıyor, sadece sur içinin tarihi yapıları ve izine bile rastlanamayan kültürü alet edilerek ve ticari amaç güdülerek  bazılarınca  kullanılmak isteniyor.Biz deriz ki “istismarcılara” prim verilmemelidir, sur içi tamamen inanç turizmine merkez olarak varlığını sürdürmelidir, eğlence mekanları buram buram inanç  ve  ruhaniyet tüten mekanlarla yan yana olmamalıdır.Sur içi yalnız Müsümanlar için değil diğer “renkler”  için de inanç merkezidir, nasıl ki mescitlerin, türbelerin bir kısmı hala varlığını sürdürüyorsa kiliseleri ve diğer mabetleri de öyle varlığını hala sürdürüyor, inanç turizmi için sur içine gelenler kendi inançlarının da bu şehirde varlığının sürdüğünü görmelidirler.Müzik gürültüsü içinde kutsal değerler unutturulmamalıdır, hem sonra söyler misiniz bu gün gerçek manada Diyarbekir musikisini kaç kişi icra ediyor, kaç kişi özüne sadık kalarak okuyor merhum Celal Güzelses’in okuduğu eserleri?Celal Güzelses merhum tam yirmi yedi gün hocası merhum Ahmet Yükses’le birlikte çalışmış “silmedin göz yaşını aşkın ile ağlayanın” eserini okuyabilmek için ter dökerek..Kusura bakılmasın, nasıl ki “çakma” sanatçılar var, aynen öyle de “çakma” kültür pardon müzik evleri olmamalı sur içinde, tam bir ruhaniyet serinliği dolmalı sur içinin daracık küçelerinde gezenlerin yüreklerine ve o serinlik ve o esinti onları geçmişe, atalarının yaşadığı günlere götürmeli…Sur içinin bir kere statüsü değişti “ilçe” oldu, acaba bir kere daha statü değiştirilerek  “tamamen” inanç turizmi merkezi haline dönüştürülemez mi?Biz gönlümüzden geçeni dile getirmeye çalıştık.Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI