Giriş:1993’te yayımlanan bir makalede, Karakoç’un Şiirlerinde Şiir-Şair İkilemi’ni ele almıştık, Yedi İklim’in Sezai Karakoç Özel Sayısı’nda. Bunu şiirinde ele alırken yazılarında da bu ikileme dair kimi karşılaştırmaları hazırlamıştık. Zaman içinde insan yazı yayınlamaktan uzak düşüyor, bazen. Yıllar önce hazırladığımız bu araştırma ve incelemeyi, üzerinden 15 yıl geçerken ilk kez bir arada yayınlıyoruz. Umarız, denenmemiş bir biçimde Karakoç’un şiir-şair hakkında düşüncelerine yabancılığınız ortadan kalkar.(*)Diyarbakır’a daima sevdalı olan Şairi, Düşünürü, Fikir Çilekârını şehrimizde ağırlamak isteği yıllardır olmasına rağmen bunu bir türlü gerçekleştiremediğimizden dolayı üzgünüz. İkinci Yeni Kuşağı’ndan bu güne bir çok şairle birlikte ismi anılan, Nuri Pakdil-Necip Fazıl Kısakürek beraberinde sac ayağı oluşturan Karakoç, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’sunu okumuş, Diriliş’i yayınlamış, Nuri Pakdil’in Edebiyat’ı ile İslâmî anlayışın etkin üçlüsünü tamamlar.Karakoç’un şaire ve şiire bakışına dair tespitlerin iyice anlaşılması için üç isim hakkında toplu değerlendirme yapmak istiyoruz. Necip Fazıl, Büyük Doğu’yu aylık-haftalık-günlük yayınlamışken kendisi de aynı biçimde Diriliş’i yayına hazırlamıştır. Her iki şair ve yazar, fırsat buldukça sadece kendi kitaplarını yayınlayabilmiştir. Bu Nuri Pakdil için geçerli değildir. Pakdil, Edebiyat çevresinin de eserlerini yayınlar. Bu yönüyle sadece kendi eserleriyle yayıncılık yapmaz. Pakdil, etrafına toplanan gençler, okumuş, aynı çevreden gelen isimlerdir. Onlar, daha önce Büyük Doğu ile tanışmış isimlerdir. Diriliş için bu böyle değildir. Karakoç’un etrafında Diyarbakırlı olanın dışında başkasına rastlanmaz, ilk zamanda. İslamî Edebiyat’ın elit kesiminde, entelektüel bazda ele alınışında Maraşlı sayısının çok oluşu karşısında Kısakürek’le Pakdil’i daha fazla ön plâna çıkartmıştır. Karakoç, okuyanı çok olmasına rağmen çevresinde insan sayısı az olan biridir.Kısakürek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında karşı çıkış olarak görülen yönüyle herkes tarafından bilinmiş, bu tarz ifade ile Kısakürek Büyük Doğu ekolü ile yerini alan ilk isimdir. Kısakürek’in çizgisinde aynı izleri taşımakla birlikte anlatımda ve dilde farklı olan, fikirde birliği değişik olmayan Pakdil, entelektüel ortama ısrarla yeni bir ekolü taşımıştır.Edebiyat çevresi daha çok okumuş olanlara felsefî ve edebî manada dünü ve bu günü karşılaştırarak kültürel alanda inancın sanat boyutuyla ele alınması yoluyla, “aydın” tabir edilen kesime seslenmek istemiştir.Sezai Karakoç, bu iki ismin beraberinde geliştirmiş olduğu çizgide benzerliklerden uzak değildir. Onun da bir süreli yayını vardır, onun da edebiyatın her alanında eserleri vardır. Kendisine has oluşturduğu çevresi bulunmaktadır.Kısakürek, Büyük Doğu idealini partileştirmek istemiş ise de bu çabası Fikir Kulübünde kalmıştır. Pakdil, Edebiyat’ı dar bir çerçevede öğrencileriyle birlikte yaymaya çalışmıştır. Onun partileşme gibi bir endişesi ve çabası yoktur. Karakoç ise Diriliş’i partileştirmiştir: DİRİP. Karakoç’un diğer iki isimden ayrılan yönü, Parti kurmasıdır. İki kez seçime katılmadığı gerekçesiyle DİRİP, kapatılmıştır. Tekrar partileşme ideali söz konusu olmuştur. Diriliş Partisi yine öğrencilerinin etrafında ortaya çıkar: Yüce Diriliş Partisi. Şakir Diclehan, Karakoç’un en büyük yardımcısı olarak görünür. Kısakürek’te bu isim daima değişkendir. Pakdil’de ise Necip Evlice (İdris Hamza)’dır.Kısakürek ve Karakoç’ta dil, Arapça ve Farsça kelimeleri dışlamayan bir dildir. Pakdil’de dil, sol kesimin ısrarla savunduğu Öz Türkçecilikten bir adım ileride görülür. Lakin İslamî duyarlılık, ısrarlı dil anlayışında yerini korumuştur. Bu tarz, sanki entelektüel kesim içinde İslamî alanda sanatçıların da var olduğu esasına dayalı gibi görünür.Bu üç ekolün beraberinde Mavera, her ne kadar 14 yıllık bir yayına sahip ise de Kısakürek ve Pakdil gibi çoğu Maraşlı olan topluluk, Ahmet Cahit Zarifoğlu, Alaaddin-Rasim Özdenören Kardeşler, Mehmet Akif İnan, Adil Erdem Bayazıt gibi isimlerden oluşmuştur. Mavera’nın bir bölümü Edebiyat’tan kopmuş, bir bölümü de Büyük Doğu’dan gelmiştir. İçlerinde Diriliş’e mensup isimler olmamasına rağmen, kendileri Karakoç’a yabancı değildir. Özellikle şiir alanında Zarifoğlu, Diriliş’e çok şey borçludur. Çünkü şiirleri Karakoç etkisindedir.1980 sonrasında çeşitlenen bu alandaki ayrışmalar, “aylık dergi” olmak üzere birçok yayın çevresini oluşturmuş ise de çabaların kişilere endeksli oluşu, bu alanda isim yapmış olanların gölgelenmemesi adına gelenek tavrı, uzun dergilerin çıkmasını engellemiştir. Bu eksikliğin nedenlerinden biri de seslenilen çevrenin sanattan ve edebiyattan daima soğuk duruşudur.Şehirleşmede ön plânda olan elit kesim, beraberinde aldığı destek esintileriyle bu tarz çıkışları, fikir akımlarını daima engellemek istemiştir, gazetelerin işi başka mecralara çekmesi, verilen konferanslar, dinamo isimlerin maddî açıdan desteklenmemesi, mevcut olanla barışma ve böylelikle ayakta durma isteğinin olmaması, seslenmenin bir çerçevede aksini bulmamasına sebep olmuştur. Bu alandaki isimler, kendilerinin varlıkları etrafında kitleleri sürüklemek istemişlerdir. Bu da elbette bir noktaya kadardır. Kemikleşmiş bir yapının olmayışı, seslenilen kesimin daha çok kırsal alanda oluşu, yılların birikimi ile ortaya çıkanların aynı zamanda dinî ritüelleri de beraberinde taşıması, zaman içinde isim yokluğu sebebiyle alternatifsiz oluş, edebiyatçıların edebiyat dışındaki alanlarla da uğraşmasına sebep olmuştur.Kısakürek, bazen fikrinin ideoloğu olarak sahnededir, tiyatro eseri kaleme alır, şairdir, felsefecidir, öykücüdür, tarihçidir, politikacıdır, gazetecidir, yayıncıdır, akademisyendir. Tek başına bu kadar alanla uğraşan başka bir isim bulmak zordur, belirttiğimiz çerçevede. Bazen dinî alanlarda kitaplar yazan âlimdir. Pakdil’de dergicilik, tiyatro eseri, şiir, tercüme, deneme, notlar, öykü etrafında derli-toplu bir görüntü vardır. Bu daha çok, ileride kıymeti anlaşılabilecek bir akımdır. Karakoç aynen Kısakürek gibi dinî alanlar (Fikrî eserler) dahil olmak üzere biraz daha itinalı görüntü çizer. Onun eserleri, ne kavgacı yapısı ile NFK benzeridir, ne de fikirden çok işi sanata yönelten Pakdil’e benzer. Karakoç, Anadolu’da tek başına düşündüğünü gerçekleştirmek ister. Onun düşüncesi her yerleşim alanında bir Diriliş insanı yetiştirmektir.