Dünyamıza sığamaz olduk… Büyüdük. Sadece biz mi? Etrafımızdaki her şey büyüdü. Kocamanlaştı. Şehir büyüdü, derken kalıplarıma sığamadık. Arkadaşlar, çevre her geçen saniye ilerleyen teknoloji… zamanın neresinde kaldık ve neresine bir ok gibi saplandık?
Bunca gürültü ses arasında kendimizi aradık… Aslında kaybolmuştuk. Bu kaybolma ne bir okyanus dibiydi ne de bir kara delik… Dokunsan yanı başındaydık, ama yine de yoktuk. Çünkü o kadar yalnızdık ki sesler gürültüler nafileydi. Değil miydi ki en kötü yalnızlık etrafında onlarca, yüzlerce insan olmasına rağmen hissedilen yalnızlık işte bu en korkuncuydu ya da en kötüsü…
Ve bu ruh hali en çok da o gürültülü kalabalıklarda ortaya çıkmıyor muydu? Sen kuytu köşene çekilip sup pus olmuşken onca kalabalığın seni konuşması….
Onlar seni konuşurken sen hala yalnızlığın en kötü derinliğindesindir…
Zaman akar tıpkı sesler, gürültüler ve büyüyen yalnızlığın gibi…