Türkiye’de gazeteciliğin öneminin yeterince kavranmamış olmasının çeşitli gerekçelere bağlayanlar var.Kimileri bunu, toplumun eğitim ve kültür düzeyinin yetersizliğine bağlarken, kimileri de demokrasinin yerleşmemiş olmasına, daha da ötesi politikacıların tahammülsüzlüğüne .Öyle, ya da böyle. Gerçek şu ki; Türkiye’de gazeteciliğin saygınlığı, olması gereken yerde değil.Bunun kabahatlisi o kadar çok ki..Ben, sen o. Biz, siz, onlar…Yani herkes, hepimiz.Ama yetersiz de olsa gazetecilikte büyük mesafeler alındı. Özellikle de son 20 yıl içinde. Ulaşım ve iletişimdeki yeniliklerin, teknolojideki hızlı değişimin medyaya yansıması, basım ve yayın araçlarında bilgisayar çağına girilmesi. Radyo ve televizyonda Devlet tekelinin kırılarak, özel radyo ve TV kanallarında patlama olması, Devlet çarkının işleyişindeki aksamalar, son yıllarda meydana gelen çete ve mafya olaylarıyla Devlet’in saygınlığının tartışılır olması, gazeteciliğin önemini artırdı.Daha önceleri, sadece bir iletişim aracı, bir haber aktarıcısı olarak bilinen Medya, giderek HAK aramakta başvurulacak yer konumuna geldi.Yıllarca promosyon dağıtarak kendini ön sıralarda tutmak isteyen gazeteler her ne kadar satışta rekora gitseler bile, vatandaş gazeteyi okumak için değil sırf verilen promosyonları almak için gazete aldıkları öğrenilince bu gazeteler promosyon işinden vazgeçti, ve yıllarca büyük kayıplar verdiler, bazı gazeteler de bu yüzden iflas etti ve kapanmaya kadar gitti.Gazetelere ve gazetecilere olan saygınlık son yıllarda özelliğini kaybetti, ne zamanki tehdit olarak kullanıldı, ne zaman para karşılığı haber yapıldığı ve bazı gazetecilerin satın alındığı öğrenilince o zaman medyanın saygınlığı da bitti.