?>

KÜÇELERDE KALDI SEVDAMIZ!..

Mevlüt MERGEN

5 yıl önce

BİR MİSKALG Ü NGünlerin ötesinde taptaze bir gün başlar,Günlerin kucağında doğar yeni oluşlar!..MMGÖZLÜYORUMKÜÇELERDE KALDI SEVDAMIZ!..MEVLÜT MERGEN AMİDİ"Alemlere rahmet" olarak gönderilen şanı yüce peygamber Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) mübarek hadis-i şeriflerinden birinde: "Vatan sevgisi imandandır" der, böylece bu sevgiyi yüreğinde taşımayanların imanlarında "noksanlık" olduğu şüphesi ortaya çıkar, hem sonra bu haslet insanın "fıtrat"ında zaten vardır.Kişi dünyaya geldiği evinden sokağına, sokağından köyüne, köyünden ilçesine, ilçesinden il'ine, il'inden "ülke"sine karşı bu sevgiyi taşır yüreğinde, başka bir yere gittiğinde kendisine "nerelisin?" diye sorulduğunda eğer ülkesinin dışında ise ülkesini, il dışında ise il'ini söyler.Bazı zamanlarda böylesi bir soru bize de sorulduğunda biz "Diyarbekir"liyiz diyor ve dilimizin döndüğünce Diyarbekir'i anlatmaya çalışıyoruz, ayrıca bu işi sorulsun, sorulmasın yıllardır bir görev bilip yerine getirmeye gayret gösteriyoruz.Çünkü bu şehirde yüreğimizden söküp atamadığımız bir "heyecan"ımız, bir "sevda"mız var, sözün burasında bu heyecanı, bu sevdayı tekrar açıklamak gereğini duyduğumuz içindir ki bu söyleşimizi bu konuya hasrettik.Diyarbekir "sönük volkanik" bir dağın eteklerinde kurulmuş bir şehir olduğu içindir ki taşına bazen "kara" bazen de "bazalt" diyorlar, bu taş ise "kutsal" bir taş değil, nihayet taş'tır, başka yörelerde görülen "taş"lar gibi bir taştır, bunun sevdalanılacak, heyecan duyulacak bir özelliği yok.Özellik "taş"ların kullanıldığı mekanlardadır, kutsallık buralardadır, tıpkı "Mekke-i Mükerrem"deki "Ka'be" binası gibi, "Medine-i Münevver"deki  "Alemlere rahmet nebi"sinin mübarek na'şını örten "kubbe-i hadra" gibi,  yeryüzündeki diğer mabetler gibi, kudsiyyet "taş"ın kendisinde değil, ona yüklenilen "mana"dadır.Bu arada bir "istisna" olan "hacer'ül esved"i anarken o taşa da kudsiyyetin atfedilmesi hem cennetten getirilmiş olması, hem de Ka'benin duvarında yer almasıdır, nitekim bu taşı ziyaret ederken Hazret-i Ömer'in (r.a.): "ben biliyorum ki sen bir taşsın, fakat Allah Resulü seni öptüğü için öpüyorum" sözleri bizim meramımızı anlatmaya yeter sanırım."Peygamberler ve Sahabeler şehri Sevdam Diyarbekir" derken meramımız bu şehirdeki "kutsal" mekanlardır,  Eğil'de peygamberlerin medfun bulunduğu mekan ile şehir merkezindeki Sahabeler mescididir, Ulu Camidir, diğer mabetler ve Allah dostlarının bir zamanlar yaşadığı bu topraklardır.Yıllardır bunlar bilinsin, gereğince ilgi ve saygı gösterilsin istedik, çünkü büyük bir "manevi zenginlik" tir bu mekanlar, yoksa zenginlik onların bulunduğu yeri çevreleyen taşta değil, toprakta değil, betonda hiç değil, geçmişte olduğu gibi insanlar bir yerlerdeki "kutsal"ı ziyarete gittiklerinde oralardaki diğer güzelliklere, tarihi yapılara da ilgi duyarlar.Bu ilginin adına "turizm" dendiği için ayrıca taşlar "tarih"ileşiyor çevreledikleri yapılar da, tıpkı Diyarbekir "sur"ları gibi, tıpkı "Diyarbekir evleri" gibi, bunlara da "özen" gösterilsin istiyoruz, çünkü bunlar öyle sıradan konulmamışlar duvarlara,"kanaviçe" işler gibi "sanat" işlenmiş üzerlerine, o sert taşlara şekiller verilmiş, motifler, figürler işlenmiş üzerlerine, saraylar, köşkler, köprüler, kemerler ortaya çıkmış "sanatkar" ellerden, yani "taş"lara da böylece "konuşma" özelliği kazandırılmış.Böylece taşlar ayrı bir  "değer" kazanmışlardır, biz bu değerler de bilinsin istemişizdir yıllarca bu şehri anlatırken, yoksa taşına toprağına değil sevdamız, değil ancak o taşla,  o toprakla bir gönül bağımız var,.O taş, toprakla yapılan bir evde dünyaya gelmişiz, o taşı, o toprağı ömrümüz boyu gözlerimizin önünde görmüş, ellerimizle çocuk okşar gibi okşamışız, nitekim "Malazgirt" meydan muharebesini kazanan "Alparslan" Diyarbekir'e gelmiş dağ kapısındaki taşları okşamış ve "bu taşlar bana uğur getirdi" demiştir.Yüreğinde "istanbul" sevdası yatan şair ne güzel demiş: "bir şehri Stanbulki mülki bahadır/her sengine bir acem mülkü fedadır" biz bu şehre sevdalanmaya onun küçelerinde yaşarken tutulduk, yüreğimizde "inşirah" bulduk mabetlerine her gittiğimizde, başımız dara düştü, peygamberlerin, sahabelerin mekanlarına giderek: "Allah'ım bu zatların yüzü suyu hürmetine" deyip "arz-ı hal"de bulunduk,.Gerçek "komşuluk"ları bu şehirde yaşadık, yardımlaşma nedir, insanların elinden nasıl tutulur burada gördük, başımızı gök yüzüne kaldırdığımızda "mehtabı"i görmezden önce dama çıkmış bir güzeli, mehtabın benzeri gibi gördük ve ona şöyle seslendik: "ne durisan dam başında ay kimi/yanakların elma kimi, nar kimi"Kastal"larında giderdik ciğerlerimizin susuzluğunu, bu şehirde sevdiklerimizi omuzlarımızda götürdük "mardin kapı"sına şeyh mehmet düzlüğüne gömmeye, biz bu şehre boşuna sevdalanmadık canlarım boşuna sevdalanmadık bu böyle bilsin istiyoruz bize "nerelisin?" diyenler.Bu yüzdendir ki "Diyarbakır'da yaşamak başkadır, Diyarbekir'i yaşamak başkadır" diyoruz, biz Diyarbekir'i yaşadık, o bizi eğitti, o öğretti bilmediklerimizi, öldüğümüzde cesedimiz onun topraklarına gömülsün istiyoruz.Çok uzaklarda "Şenb-i Gazan"da  vefat eden "Sadrazam Özdemiroğlu Osman Paşa"nın: "Beni Diyarbekir'e defnediniz" vasiyeti gibi, bütün bunlar bilinsin istiyoruz, başka bir istek ve beklentimiz yok kimselerden, bütün bunlar bilinsin de özlediği ilgiyi görsün bu şehir, başka şehirlere bakıp da bizim gibi  "hasret" çekmesin taşı toprağı ve o toprağın altında yatan sevdalılarının ruhu şad olsun, yaşayanlarının ise mahzunluktan kurtulsun gönülleri!.."Şairler duygusal olur" derken, doğruyu derler bunu söylemekle, onların gönül çeşmelerinden dökülen aşktır, sevdadır, hasrettir, elemdir, çoğu zamanda "yüce yaratıcı"ya  yakarıdır, çünkü Allah Resulünün (s.a.v.) ifadeleriyle: "hikmet dillerinin altında" olan şairler güzel sözler söylemesini bildikleri gibi aşklarının, sevdalarının, hasretlerinin "ilk ve tek" bileninin Allah olduğunu da bilirler.Ve "olmaz"ları bile O'ndan isterler ne isteyeceklerse, çünkü O "ol!" derse en "olmaz" bile oluverir, böylesi bir imanları, itikadları da vardır "gerçek şair"lerin, biz kendimizi o şairlerden saymasak da şairlerin "harman" olduğu bir beldede yaşıyoruz, haliyle onların başında esen rüzgarı biz de hissetmişizdir başımızda, sözlerimiz böyle değerlendirilsin, biz ölsek de "sevdamız" yaşasın!..Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI