?>

KEÇİ BURCU HİKAYELERİ - 6 - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

Mevlüt MERGEN

4 yıl önce

KARINCA –AKREP VE YILAN!..Diyarbekir çevresi 5 kilometre uzunluktaki surlarla çevrili şehir, bu surların içinde bir zamanlar insanlar yaşarken sonradan içlerinden  el ayak çekilince başka canlılar da yaşamaya başlamış..Her ne kadar surların yapısı bazalt taşı ağırlıklı ise de içlerinde “dolgu” malzemeleri taştır, topraktır, ne zaman ki Diyarbekir’i ele geçirmek niyetiyle dışarıdan etrafları çevrilmiş bu surların sağlamlıkları itibariyle her türlü top atışlarına, taarruzlara göğüs germişler, yer yer yıkılmış, yıkılan yerlere dolgu  yapılmış, izin verilmemiş şehri ele geçirmek isteyenlere…Başta yılan ve akrepler olmak bazı sürüngenler ve hayvanlar toprakta yuva kurar yaşarlar, nitekim bir gün Mardin kapı surunun üzerinde bir sürüngen görmüştüm de çocuksu havsalam bana “timsah” dedirtmişti, sonradan öğrendim o hayvanın küçükleri evlerimizde yaşıyor, duvarlarda dolaşıyor da biz onlara “kertenkele” diyoruz, meğer o kedi büyüklüğündeki hayvanın kuyruğu kedi kuyruğundan çok daha uzundu, meğerse “iguana” imiş.Diyarbekir’in “tarihi” dediğimiz evleri ki onların çoğunu ya “tarih” bizden koruyamadı veya satıldılar, ya da “ucube” görüntüsü alsınlar diye sözüm ona apartmanlaştılar, işte o tarihin koruyamadığı evler de taş ve topraktı, duvarlarının içinde akrepler dolaşırdı, evlerin kilerlerinde  yılan “yuvası” vardı.Akrep içinde yaşadığı topraktan rengini aldığı için siyahtı bu şehrin akrepleri, duvar diplerinde yürürken ellerimizi deliklerine sokmamamız söylenirdi bizlere, sabah uyandığımızda yatağımızı kontrol etmemiz de gerekirdi, böylesine içli dışlı idik akrep ve yılanlarla…Belediye bir zaman ücret ödemiş akrepleri yakalayıp getirenlere, tıpkı şimdi İstanbul’da “balon balığı” kuyruğuna para ödendiği gibi, akrebin zehri öldürücüdür, anında müdahale edilmesi gerekir, bu müdahaleyi de belediyede çalışan “Süleyman” isimli “ehl-i tarikat” bir zat vardı, önce sıkıca bağlardı akrebin zehrini akıttığı yeri, sonra  emer tükürüğünü yere atardı, bu sebepten adamın ağzında diş kalmamıştı..Yılan görülseydi bir evde hemen “Şeyh Güzel’e” gidilir ona haber verilirdi, o da gelir yılanın yuvasının başında dışarı çıkmasını isterdi ve yılan ona teslim olurdu, Şeyh Güzelin dükkanının içindeki bez torbalar kendisine teslim olan yılanlarla dolu idi, biz onları gördük..Bu girişten sonra hikayemize geçebiliriz: Mardin kapıda bir dükkan, mevsim ilk bahardır, Mehmet efendi kürsüsünü dışarı atmış güneşleniyor, bu arada yerdeki karıncalar dikkatini çekiyor, görüyor ki karıncalar dükkanın içindeki yuvalarından dışarı çekiyorlar erzaklarını, hayret ediyor içinden “Allah Allah bu hayvanlar her zaman dışarıdan içeriye taşırlar yiyeceklerini” diye merak eder ve düşünür.Bu sırada Mehmet Efendinin ortağı Zülküf dükkana gelir, ortağını düşünceli görünce sorar:-Kardaş seni düşünceli görüyorum, hayırdır?Mehmet efendi:-Hayır mı şer mi bilmem der ve karıncaların durumunu anlatır, ortağına şunu sorar:-Ben kalbimi yokladım, bunca zamandır biz ortağız ben  sana karşı hiç hile yapmadım hep dürüst davrandım sende bir hile varsa söyle.Ortağı Zülküf:-Ortağ bende sana karşı hep dürüst davrandım yalnııız…dedikten sonra:-Geçenlerde bi köylü yumurta getirmişti, aldım, her birimize aynı adette ayırdım ancak ne yalan söyleyeyim büyüklerini kendime, küçüklerini sana ayırdım Mehmet efendi:-Tamam karıncaların sırrı çözüldü, şimdiye kadar aramızda hile yoktu, karıncalar bunu görüyorlardı, ne zaman ki senin hile yaptığını gördüler ve dükkanımızı terk ettiler, onlar bizim can dostlarımız, birbirimize karşı dosdoğru olmamızı istediler, tıpkı Dicle nehrinde akreple yılanın hikayesinde olduğu gibi..-Nasıl?-Anlatayım dinle, akrep bir gün Dicle nehrinin karşı tarafına geçmek istemiş, fakat yüzme bilmiyor, suya girse boğulacak, çare ararken suyun içindeki yılan onu görmüş ve sormuş:-Ne bekliyorsun?-Karşıya geçeceğim ama yüzme bilmiyorum deyince yılan:-Gel sırtıma bin seni karşıya geçireyim demiş, akrep:-Sen yılansın bana hainlik edebilirsin demiş, yılan ise-Kesinlikle öyle bir şey yapmam,  amacım sana yardım etmektir, sen nasıl istersen öyle söz vereyim.Akrep inanmış yılanın sırtına binmiş, yılan suyun ortasına gelince yılanlığı tutmuş  ve sağa sola kıvrılmaya başlamış, akrep tehlikeyi sezince hemen iğnesini yılanın sırtına sokmuş yılan suda hareketsiz ve ip gibi düzelmiş, akrep:-İşte böyle dosdoğru ol, ne öyle sağa sola kıvranırsın?Yumurtaların irisini kendine ayıran Zülküf efendi:-Tamam da bunu bizimle ne ilgisi var?Mehmet efendi:-Eğer sen dosdoğru olsaydın, hile yapmasaydın bizim ortaklığımız devam ederdi, artık bugünden itibaren ortaklığımız bitmiştir der.Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI