?>

KEÇİ BURCU HİKAYELERİ -10- (Melüt Mergen'in Yazısı)

Mevlüt MERGEN

4 yıl önce

“ALTIN KAFES” NE MENEM ŞEY?1960 askeri darbesinin hatır hayale gelmediği günler, yoksulluk bütün ülke çapında “dize kadar” hatta ondan yukarı, her zaman her toplumda var olan “tuzu kurular” hariç bazılarının ayağındaki pantolonunda o kadar yama var ki gerçek kumaşı hangisidir bilinmez.Yine bazıları bayram ve özel günlerinde giydikleri ceketlerinin çok eskidiğini, renginin sararıp solduğunu gördüklerinde  “ayıp” olmasın diye o zamanlar “meydan” denilen şimdiki çarşıyi şewiti’deki terzilerden birine götürür sanki “yeniletirlerdi” terzi o ceketi söker içini dışına, dışını da içine alırdı, çünkü içi solmamış, yeni gibiydi, astarı eskimişse onu da değiştirirdi,  sadece bir “nüans” farkı oluşurdu, şöyle ki; “sol yakadaki mendil cebi sağ yakaya geçerdi”Yine o günlerde Diyarbekir’de sinemalar vardı, fazla değil sadece iki sinema vardı bunlardan biri “Yenişehir” sineması, diğeri “Atlas” sineması idi, Yenişehir sinemasının yerinde şimdi özel bir hastane var, Atlas sinemasının yeri ise “bab-ı kal ziyaretinin bulunduğu sokağın başında, yani cadde tarafında idi, şimdi orada bir iş hanı ve içinde bazı resmi daireler bulunuyor.Sinemalar getirdikleri yeni filmlerin reklamını yapmak için ahşap bir panonun üzerine yapıştırdıkları resimleri paytonlarla şehrin her tarafına giderek yaparlardı, paytoncu önde oturur arkasında “pano” onun arkasında bir kişi elinde hoparlörle şöyle anons yapardı:“Atlas sinemasında bu akşam Zeki Müren’in altın kafes filmi gösterilecektir”  o pano bazı eski Diyarbekir fotoğraflarında yer alır, söz Zeki Müren olunca en çok kadınlar ilgi gösterirlerdi, kadınlar da öyle her gün her saat gidemezlerdi sinemaya onların belli gün ve saatleri vardı ki Salı ve Cuma günleri hanımlar matinesi için ayrılmıştı.Saadet hanım yaşlılığına ve hastalığına rağmen zeki Müren’den ziyade  “yoksulluğun bu derece çok olduğu bu zamanda altın kafes ne menem şey?” diye meraklanır ve gidip onu görmek istediğini oğlu Mahmut’a söyler: -Mahmut! komşular bu Cuma günü altın kafes filmine gidecekler bende gitmek isterim ne dersin? Diye sorar. Mahmut:-Ana ne yapacaksın sinemayı, altın kafesi?-Öyle deme oğlum yoksulluğun bu kadar çok olduğu bir dünyada hangi zengin kişidir ki altından kafes yapmıştır, ben hem o zengin kişiyi hem de altın kafesi görmek isterim.O zamanların zengin kişisi önceleri hamal olan, daha sonra bir fabrikası bulunan hamallık yaptığı ipini yazıhanesinin duvarına asan merhum “Ömer Sapancı” olarak bilinirdi, ancak bu kişi zenginliğine rağmen istediğini yiyemeyen birisi olarak anılırdı, çünkü “şeker” hastası olduğu söylenirdi.Mahmut anacığının niyetinin ciddi olduğunu anlar, fakat Cuma günü kadınlar matinesine onu göndermek istemez, çünkü Atlas sineması çok küçüktür ve kalabalık olur ki anacığı kalabalığın arasında sıkıntıya düşer, şöyle düşünür “iyisi mi ben bir loca bileti alayım ve anamı sinemaya ben götüreyim, öyle ya locada rahat eder”Bileti kestirdikten sonra eve gelir ve anasına:-Ana bu akşam seni Altın kafes filmine götüreyim mi? Saadet hanım:-Viiş kele, oğlum seni sinemaya almazlar ki sen beni nasıl götürürsün?- Ana bu sinemada ben seninle olacağım deyince.--Oğlum kadınlar Salı ve Cuma günleri gider sinemaya sen o gün nasıl gireceksin o kadınların arasına, yoksa sen, evet yoksa üzerine kadın elbisesi mi giyeceksin?Mahmut katıla katıla güldükten sonra:-Ana gece sinemaya kadınlar erkeklerle beraber gidebiliyor, seni de gece ben götüreceğim..-Dünyada olmaz, ben öyle sinemaya gidersem baban beni boşar hiç kadın erkek bir arada olur mu?-Ana ana ben loca bileti aldım ikimiz yan yana olacağız başka kimse olmayacak locada deyince Saadet hanım:- Tamam o zaman der,  kış günleridir ve geceler çok uzundur, film saat sekizde başlayacak ki o saat yatsı ezanından en az bir iki saat sonradır, eski bir komşu ziyaretine gitmek adına evden çıkarlar ve gerçekten o eski komşunun kapısını çalarlar, çünkü daha çok var filmin başlamasına.. O eski komşu “Azize” hanımdır, kapıda Saadet hanımı ve oğlu Mahmud’uGörünce çok sevinir ve onları içeri buyur eder, o zamanlar hiç kimsenin evinde karyola yoktur, bütün evlerde yer yatağı vardır, Azize hanım yer yataklarını gösterince:-Bizde yatacaktık ama iyi ki geldiniz geceler uzun sizinle biraz sohbet ederiz. Saadet abla sen değil geceleri gündüzleri bile dışarı çıkmazken hayırdır bu gece?Deyince:-Kızım Mahmut beni bu gece sinemaya götürecek sinema da sizin eve çok yakın Atlas sineması, ben bu kadar fakirliğin olduğu bu dünyada hangi zengin kişidir ki altın kafes yapmış onu merak ettim o yüzden çıktım evden.Azize yere serdiği yatakların üzerinde oturtur misafirlerini ve onlara “bastık ve ceviz” ikram eder, nihayet saat yaklaşınca sinemaya giden Saadet hanım ve oğlu Mahmud’a:-Ben yerde otursam ayıp olur mu?-Olur anacığım olur, biraz bekle film başlasın o zaman kimse seni görmez ve oturursun der..Film başlar ve Saadet hanım pür dikkat altın kafesi görmek ister, zaman geçer ama bir türlü altın kafes ortada yoktur, sadece Zeki Müren ve söylediği şarkılar vardır, zaman geçmiş Saadet hanımı uyku basmıştır, oğluna:-Eve gidelim bu altın kafesi göstermezler her halde deyince Mahmut:-Ah anacığım ah sen gerçek bir altın kafes göreceğini mi sandın?-Ne yani yalan mı söylemişler bu sinemanın sahipleri?- Anacağım sen duymadın her halde ne dedi Zeki Müren?-Ne dedi?:-Bülbülü altın kafese koymuşlar yine de ah vatanım demiş!.O günden sonra Saadet hanıma komşuları:-Altın kafes filmi nasıldı? Diye sorduklarında:-Kızım hepsi yalan hiç ortada altın kafes, hatta bir kafes bile yoktu, sakın paranıza kıyıp gitmeyesiniz o filme!..Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI