Diyarbakır’da sayıları çok azalmış dostlarla, akrabalarla yitirilmiş değerler üzerine sohbet edip üzülürüz.Yeni kuşak gençlerin hiç birinin geçmişin güzelliklerinden haberi yok. Fırsat buldukça gençlere bu güzellikleri, sosyal dayanışmayı pekiştirilen gelenek ve göreneklerimizi anlatmamız lazım. Ama yararsız. İnsan yaşamadıkça önemini, anlamını kavrayamıyor ne yazık ki. Ama ben yine anlata cam bu gelenek ve göreneklerimizi, belki bazı gençler bundan bir ders alır ve Diyarbakır’ın ski yaşamını öğrenmiş olur.Diyarbakır’da her Cuma akşamı evlerden, mahalledeki dilenmeye utanan yoksul ailelere üstü örtülü sinilerde ÖLÜ YEMEĞİ çıkarılırdı.Bunun anlamını aslında yoksul ailelere yardım olduğunu bilen kaç kişi kalmış koca kentte. Dahası bu gelenekte kaybolmuş gitmiş şimdilerde.Bir başka gelenekte ister varlıklı, ister yoksul oldun ölü evine yemek göndermektir, Diyarbakır’ın tanıdık bir ailenin cenaze evine yada mahallede cenazesi olan komşulara, hane halkının yemek pişirmeye üzüntüleri mani olduğundan; zamanda bulamayacaklarından YAS boyunca o eve komşular ya da tanıdıklar tarafından sıra ile üç öğün yemek gönderilir. Gönderilen yemekler o saatte evde bulunan hem hane halkının hem de konukların yemesi sevaptır. Artan yemekler mahalledeki yoksul ailelere gönderilir.Bu günün gençlerine ‘’ölü yemeği’’nden söz ederseniz inanıyorum ki yüzünüze bir tuhaf baktıktan sonra; ‘’Ölüye yemek mi olurmuş’’ diye soracaklardır. Elbetteki ‘’ölü yemek yemez’’.Bunun aslında bir sosyal dayanışma olduğunu ne bilsin şimdiki gençle, bugüne kadar kimse anlatmamış bu gençlere.Eskiden, kentte her evin, bir ya da birkaç aşina dilencisi olduğunu kim biliyor şimdi.Evet, hemen her evin dilencisi vardı. Bunlar, akşam saatlerinde, sessizce sokak kapısının önüne gelir oturur, ev sahibinin getirdiği yemeği yedikten başka artanı kabına doldurup evine götürürdü. Ayrıca da, o gün evde güzel bir yemek pişirilmişse, bu yemekten mahallede dilenmeye utanan yoksul ve dar gelirli ailelere, evin çocukları ile üstü örtülü tepsiler içinde gönderilirdi.Mevsimine göre Yeni çıkmış sebze ve meyveden eve ilk alındığında, aile fertleri tadına bakmadan önce, içinden bir miktar alınır mahalledeki yoksul ailelere gönderilirdi.Bir başka sosyal yardım geleneği de ‘’Safer ayı sadakası’’ ile ilgili.Kameri takvime göre ikinci ay olan Safer’in birinci gününden itibaren 30 gün boyunca evlerde kadınlar toplanarak dualar okuyup tesbih çekerler. Ve yine 30 gün boyunca bir torbaya hanedeki kişi başına, sadaka niyetine, ekonomik gücüne göre bir miktar para konur. Biriken paralar otuzuncu gün torbası ile birlikte açılmadan mahalledeki bir yoksul aileye verilir. Bu arada torbanın, küçük çocuk sahibi yoksul bir dula verilmesi tercih edilirdi nokta.Evet, 30 yıl, 40 yıl öncenin Diyarbakır’ı böyleydi işte.