?>

HASRET KALDIK O GÜNLERE - (Fahrettin Kanat'ın Yazısı)

Fahrettin KANAT

3 yıl önce

İnsan yaşadıkça, yaşlandıkça hasret kalıyor o eski günlere, kerpiç evlere, mazğanadaki o yaşama, mazğana dediğim zaman şimdiki nesil bunun ne demek olduğunu bilmez, bu anlattığım yer avlulu olan evlerde 7-8 ailenin beraber yaşadığı bir barınma evidir. Eski Diyarbakır'da yaşayan insanların oturdukları evler tek odalı, içinde kileri olan, kilerlerinde tahtadan yapılmış önü torla çevrilmiş, yemeklerin saklandığı o zamanki buz dolabı, duvarında yine tahtadan yapılmış tabakları, kaşıkları, bardakları bıraktıkları mutfak dolabı. Bu odada aynı aileden 7-8 kişi yaşar, beraber yemek yer, beraber oturur, gece yan yana serilmiş döşeklerde yatan insanların ev dedikleri mekan.Akşamları komşuların bir birini ziyaret ettiği, sabahları aynı avluda kahvaltı yaptıklar ve her ailenin kendi kapısı önünde kurdukları sofraları, paylaştıkları yemekleri, zevkle yapılan ve iştahla yiyilen kahvaltılıklar.Bu sabah kahvaltısı,  sohbetlerle gülmeklerle, şakalaşmakla saatlerce süren bir sabah sohbeti, kahvaltıdan sonra evin en genç kızı tarafından herkes kendi tabaklarını avluda bulunan tulumbanın önünde yıkar ve yine bu tabakları aynı şekilde kilerdeki o tahtadan dolaplara itina ile yerleştirir.Kahvaltıda tabi evin en büyüğü olan babalar yok, çünkü o babalar sabah ezanının okunmasıyla kalkar abdest alır ya camiye gider, yada evinde namazını kılar erkenden işinin başına gider.Evde kalan evin ikinci reyisi Anneler sabah sohbetinden sonra öğle ve akşam için yapılacak yemekleri hazırlamak için kolları sıvazlar.Yemekler, ya o zamanın en lüks olan gaz ocaklarında, ya da yakılan ateşle yemekler güzelce odun ateşiyle pişer, tencereler evin içinde bulunan o tel dolaplarında muhafaza edilirdi.Salı ve Cuma günleri kadınlar, kızlar sinemaya gitmek için can atardı, bazı evin rey isleri sinema için izin vermezdi, o zaman ya gizlice giderlerdi, ya da Analar kızlarını gönderir kendileri evde evin babasını beklerdi, Baba eve geldiği zaman kızını sorarsa, kızının komşularda olduğunu söyler, yada komşu kızının nişanı var onlara yardım etmeye gitmiş diyerek işi yatıştırırdı.7-8 kişilik ailede çalışan tek bir insan var o da baba, fakat bu bir kişinin çalışmasıyla öyle güzel kavgasız, sıkıntısız yaşanırdı ki, kimse hayatından şikayet etmezdi, zenginlerin haricinde kimsenin evinde koltuk, yatak odası, tuvalet masası bulunmazdı, olsa bile koyacak yerleri yok, zaten bu kadar insanın kaldığı tek oda o da 40-50 metre kareden büyük değildi.Akşamları yemekten sonra gümbür gümbür yanan sobaların üzerinde, kestane, mısır patlatılır veya ortaya koyulan tepsinin içinde ceviz, pestil, sucuk gelir sohbet ede ede yatsı namazına kadar devam ederdi, yatsı namazından sonra sofralar kalkar, namaz kılınır, dualar edilir ve yataklar serilirdi.Bu eski günleri yazmakla bitmez, bu hasret bir daha geri gelmez.   
YAZARIN DİĞER YAZILARI