?>

GEÇMİŞ BİZİMLE GEÇMİŞ!.. - (Mevlüt Mergen'in Yazısı)

Mevlüt MERGEN

4 yıl önce

GÖNLÜMCEGEÇMİŞTutamadık bir türlü, bizi kattı yanına,Yakın tarih diye de yazıverdik alnına.Biz gidersek o kalır, size bizi anlatır,“Hasret” göz yaşımızı surlarından damlatır!..MMSÖZ GELİŞİGençtik, hiç yaşlanmayacağız diye yanlış bir saplantı içinde idik, çevremizde yaşlananları gördüğümüzde şaka yollu “bedenin arkadaşı” derdik,  eh ne demişler: “gülme komşuna gelir başına” nitekim başımıza geldi ve biz şimdi “bedenin arkadaşı” oluverdik.Öylesine arkadaş olduk ki o bedenlerle gün be gün, adım adım onları takip ettik, bir yerde dökülseydi taşları hemen kendi bedenimize bakar “birlikte gidiyoruz son güne” derdik, meğerse yanılmışız, şimdi onlar yeniden gençleşmeye başladı, bizim hep genç kalacağını sandığımız bedenimiz “hurda haş” oldu, her ne zaman hastanelere gitsek, profesörlerin kapısını çalsak, sadece evimize dönerken bir sürü ilaçla dönüyoruz.Arkadaş olduğumuz bedenlere baktığımızda onların da bir “profesör” eliyle tedavilerinin yapıldığını ve yeniden hayata döndürüldüklerini görüyoruz, demek ki bizim bedenimizle şehrimizi çevreleyen 5200 metrelik kapsama alanı bulunan bedenler arasında “bariz” bir fark var, nedir o fark, biz et, kemik, sinir, kan taşıyoruz içinde bedenimizin,  onlar ise tarih, kültür, medeniyet taşıyor, bu farkı  görmek lazım..Prof. Dr. İrfan Yıldız sözünü ettiğimiz farkı görenlerden, şimdi o bir “nakkaş” ya da “Hipokrat” andı içmiş bir doktor edasıyla orasına burasına dokunuyor bedenlerin, dokunurken de incitmemeye büyük özen gösteriyor, biz “arkadaşımıza” gösterilen bu ilgiden büyük hoşnutluk içindeyiz, inanıyoruz biz gidersek arkadaşımız yine yaşayacak, yine asırlara meydan okurcasına geçmişimizi anlatacak..Bazalt taşlı bedenlerimiz belki de bizlerden “yakınacaklar” haksız da değiller, biz değil mi idik, onların dişlerini sökercesine taşlarını söküp evlerimizin duvarlarına yerleştiren, biz değil mi idik onların çevresinde “varoşlar” oluşturan,  biz değil mi idik onlara her türlü “acımasızlığı” sergileyen?Şunu itiraf etmeliyiz, biz arkadaş olduğumuz bedenlerimize “ihanet” ettik, bunu da zamana yükledik, sandık ki zaman nasıl bir “nakkaş” edasıyla bedenimiz üzerinde çalışıyor ve her içine girdiğimiz “yaşın” görüntüsünü veriyorsa bedenlerimiz de öyle oluyor, hayır onlar asırlar ötesinden geliyor, bizim gibi yetmiş, seksen yıl ötesinden değil.Şunu da göremedik bizim canımız nasıl Allah’ın emaneti ise bedenlerimiz de bize tarihin, geçmiş kavimlerin, geçmiş medeniyetlerin emanetidir, emanete ihanet edilmez, meşhur sözdür: “hatanın neresinden dönülürse fazilet oradadır” ya da “zararın neresinden dönülürse kar oradadır”Riyakarlık sevilmez, samimi yani “içten” olmak esastır, hasta olan bir yakınımızı götürdüğümüz doktor yakın ilgi gösterir ve onu tedavi etmeye çalışırsa biz nasıl sevinir, mutlu olursak aynen öyle, arkadaşımız olan bedenlerimize Prof. Dr. İrfan Yıldız’ın gösterdiği  yakın ilgi ve tedavisi için elinden geleni esirgememesi bizi o derece sevindiriyor ve mutlu ediyor.Yoksa bizim  arkadaş olduğumuz bedenlerimizin tedavisinden sağlığına kavuşmasından beklediğimiz maddi bir kazanç söz konusu değil, hem sonra biz ne kadar “arkadaş” isek bedenlerimizle “İrfan Yıldız” ve onun gibi değerlerimiz de bugün değilse yarın kendilerini de bedenlerle  arkadaşa olarak göreceklerdir!..İnanır mısınız, bugün geçmişte bu şehirde bu mevsim, bu günlerde yaşadıklarımızı anlatmak üzere yol çıkmıştım, lakin söz döndü dolaştı okuduklarınıza geldi, neylersiniz ki “serde” akademisyenlik yok, ancak yakın tarh tanıklığımız var..Bir not: Diyarbekir’liler “sur” demezler de “beden” derler ve isterler ki kendi bedenleri de surlar gibi sağlam ve dayanıklı olsun.Yine bir not: Kurban bayramınızı şimdiden tebrik eder, keseceğiniz kurbanların hak katında makbul olmasını dilerken bayram ertesi ölmezsek buluşuruz.Selam ve dua ile.
YAZARIN DİĞER YAZILARI