Öyle zamanlar oluyor ki sevdiğiniz insanlar bir bir öteki dünyaya göç ederler.
Öyle zamanlarda çaresiz kalırsınız, kime üzüleceğinizi, kimin yasını tutacağınızı bilemezsiniz.
Öyle bir dönemi yaşıyoruz, sevilen birçok insan göçüp gidiyor.
Ölenler ve kalanlar…
Doğmak kadar ölümler de maalesef insanoğlunun gerçeği…
Her bir canlı doğduğu gibi ölecektir.
İyi de ölümü kabullenmek zor iş…
Konuşulduğu gibi olmuyor; yüreğinizde, kalbinizde, beyninizde hasar açıyor.
Bedenimizden bir parçanız kopuyor.
Hele bu ölümler bilindik olunca daha bir zor geliyor.
Edip Akbayram gerçekten ülkemize mal olmuş büyük bir sanatçı.
Onun edebîye intikali tüm Türkiye’yi derinden etkiledi.
Aynı duygu Ferdi Tayfur’un vefatında da yaşanmıştı.
Sosyal medya resmen sallanmıştı.
İyi insanlar hak ettiği ilgiyi sevgiyi görüyorlar, bu konuda Türk toplumun vicdanına her zaman güvenmiş, takdir etmişimdir.
Deniz Üstü Köpürür', 'Aldırma Gönül', 'Güzel Günler Göreceğiz' ve 'Hasretinle Yandı Gönlüm' gibi unutulmaz eserlere hayat veren Edip Akbayram 29 Aralık 1950'de Gaziantep'te doğdu.
Dokuz aylıkken çocuk felcine yakalanan ve çocukluğu hastalıkla geçen Akbayram'ın müzikle ilişkisi küçük yaşlarda bir orkestra kurmasıyla başladı.
Amatör olarak evlerinin yakınındaki bir düğün salonunda çalışan Akbayram, lise döneminde ise arkadaşlarıyla beraber kurdukları orkestrada Karacaoğlan ve Pir Sultan'ın deyişleri üzerine besteler yaparak müzikle bağını sağlamlaştırdı.
Akbayram, 1968 yılında liseyi bitirmesinin ardından İstanbul'a giderek doktor olma hayaliyle sınavlara girdi ve diş hekimliği bölümünü kazandı.
Diş hekimliği bölümü ile müzik arasında seçim yapmak zorunda kalan Akbayram, müziği seçerek 1971 yılında Altın Mikrofon Yarışması'na katıldı. Usta sanatçı, yarışmada Aşık Veysel'in şiirinden esinlenerek hayata geçirdiği ilk bestesi olan 'Kükredi Çimenler' ile birinci oldu.
Kısa sürede ünlendi.
Ezilenlerin, köylülerin, işçilerin türkülerini söyledi.
12 Eylül döneminde yasaklı sanatçılar arasına girdi.
Edip Akbayram’ı dinlemek suç sayıldı.
Sıkıntılı dönemler yaşadı.
Düşüncesinden, kişiliğinden, kimliğinden ödün vermedi.
Birçok ödüle layık görüldü.
Birçok ödül aldı.
Dünya görüşüme uymuyor, diyerek verilen ödülü reddettiği de oldu.
Kendisinin cenaze töreni için de "Beni seven, son yolculuğuma uğurlayacak dostlarımın, arkadaşlarımın içinden geçen düşüncelerdir. İster alkışlarla gönderirler, ister çiçeklerle gönderirler, ister hiçbir şey yapmayarak gönderirler. Bu o anki bir doğaçlama olayıdır yani." diyerek halkına olan inancını ortaya koymuştur.
Her ölüm erken ölümdür!
Ne desek boş tabii ki…
Giden geri gelmiyor.
Yaşar Kemal, “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.” demişti.
Yerinde doğru bir tespitti.
Yaşanası bu dünyadan iyi insanlar da kötü insanlar da çekip gidiyorlar.
Kimse baki değil.
Bunun bilincindeyiz.
Bir sanatçının ölümü normal değil.