?>

Diyarbakır’a Gönül Borcumuz Var - (Fahrettin Kanat'ın Yazısı)

Fahrettin KANAT

2 yıl önce

Diyarbakır’ı anlatmak hepimizin, herkesin görevi olmalı.Salt tarihini, coğrafyasını değil. Tüm güzelliklerini anlatmak.Sosyal ve Kültürel yaşamı etkileyen geleneklerini, göreneklerini, insanlarını, insanların ruh güzelliklerini, sevecenliğini anlatmak.Ve her şeyden önemlisi Medeniyetini anlatmak.Sanatı ile, kültürü ile, çeşitli dallarda gelişmiş sanayi ve teknolojisiyle, kendisine özgü mimarisi ile Diyarbakır medeniyetini…Analarımızın, ninelerimizin sabah ezanı ile birlikte sokak kapısının önünü yıkayıp süpürmesinin anlamını, her Cuma akşamı evlerden, mahalledeki yoksul ailelere üstü örtülü tepsiler dolusu yemek taşınmasının erdemini; Teştler (leğenler) içinde mahalle fırınından alınan, sıcak, mis kokulu ev ekmeğinin ucundan, tanıdık olsun olmasın sokaktan geçen herkesin bir lokma koparmasının güzel bir gelenek olduğunu anlatmak…Bugünkü gençlerimiz bunları bilmiyor. Yazık.Ama onların günahı yok bu işte, Herkes, hepimiz, sorumluyuz bunda. Çünkü bunları anlatamamışız çocuklarımıza, torunlarımıza.Bu yüzden bozuldu güzelim Diyarbakır.Yine de,  geç sayılmaz. Biraz gayret yeter.Çünkü eskiler Diyarbakır’ı seviyorlardı. Birbirini seviyor, sayıyorlardı.Diyarbakır’ın güzelliklerini ve geleneklerini her zaman birinci görev gören, başta Mehmet Mercan,  Rahmetli Ziya Gökalp, Rahmetli Süleyman Nazif, Cahit Sıtkı Tarancı,  rahmetli Adil Tekin, Rahmetli Ziya Aksoy, Dr. Şevket Beysanoğlu,  Asım Üner, Doğan Göksu, Sedat Ekmekçiler, Rahmetli Abdulsamet Hayati Avşar, İzzet Yüz Çelik ve daha birçok Diyarbakır sevdalılarının katkıları oldu.Bu sayede, doğduğumuz, büyüdüğümüz, ekmeğini yediğimiz, havası soluduğumuz, küçelerinde gezdiğimiz, top koşturduğumuz, bahçelerinden Şeftali kopardığımız, gül, menekşe kopardığımız, hüllelerinde karpuz yediğimiz, çayında yüzdüğümüz kente olan borcumuzu ancak satırlara yazarak ödemeye çalışıyoruz.200 yıl önce Ortadoğu’nun ticaret merkezi olan, İplikleri,  mintanları, ipek puşuları, çadır bezi, yün dokuma, Kutni’leri Halep ve Bağdat pazarlarında aranan; pamuklu bez ve derileri, kırmızı kök boyalı iplikleri, Avrupa ülkelerinde kapışılan, evlerde bile dokuma tezgahları olan, dökümhanesiyle, darphanesiyle, çini ve cam atölyeleriyle, dericiliğiyle, kuyumculuğuyla, demirci ve bakırcılığıyla canlı bir ticaret merkezi olan tarihi kentten, caddeleri, sokakları pis, açlık ve sefaletin kol gezdiği bir Diyarbakır’a. Kahrolmak elde değil.850 yıl önce, içinde bir birinden değerli el yazma, 1 Milyon 40 bin ciltlik kütüphanesiyle ünlü, 1650’li yıllardan 1900’lü yıllara kadar içinde her türlü ilim öğretilen, yüksek payeli hocaların ileri derecede eğitim verdiği 25’i aşkın medreseye ve çok sayıda kütüphaneye sahip Diyarbakır’dan sabahtan akşama işsizliklerle dolup taşan binlerce kahvehaneli bir Diyarbakır’a…İnanıyorum  ki, herkes şöyle bir silkelenecek. Ve Diyarbakır’a yeniden eski saygınlığını kazandırmak uğraşında kendini de görevli sayacaktır.Buna ihtiyacı var Diyarbakır’ın…Bunun gerçekleşeceğine inanıyor ve güveniyorum. 
YAZARIN DİĞER YAZILARI