?>

DİYARBAKIR ULU CAMİ ‘’BEŞİNCİ HAREM’’ - (Fahrettin Kanat'ın Yazısı)

Fahrettin KANAT

3 yıl önce

Halk dilinde beşinci harem olarak bilinen Diyarbakır Ulu Cami, Anadolu’nun en eski Camilerinden olan Ulu Cami 639 yılında İslam orduları tarafından Diyarbakır fethedildiği zaman şehrin ortasında bulunan Mar-toma kilisesinin ilk önce üçte biri, sonra tamamının camiye çevrilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Diyarbakır’ın Büyük Selçuklu İmparatorluğu topraklarına katılmasından sonra ilk önce vali, 1090 yılında yıkılmaya yüz tutmuş olan camiyi Sultan Melik’şahın buyruğu ve yardımıyla yeniden onarılmıştır. Bu onarıma ait bilgi güzel bir yazıtla belirtilmiştir. Bu ilk Selçuklu tamirinden sonra 1115 tarihinde vuku bulan zelzele ve yangın neticesi Ulu Cami büyük hasar görmüş, camide bulunan taş kemerler ve bütün damları kaplayan kubbelerde yıkılmıştır, bundan sonra caminin şimdiki halini aldığı, içinden çıkarılan eski renkli mermer veya kara taştan sütunlar ile korint biçimindeki yapraklarla süslü başlıklar ve üzüm dallı süslerin Ulu Cami avlusunun batı, doğu ve kuzey yanlarında kurulan ‘’maksure’’, kütüphane ve medreselerin avluya bakan yüzlerini süslemede kullanıldığını kitabelerden öğreniyoruz. İlk olarak bu malzeme ile şimdiki ‘’Batı Maksuresi’’ İnaloğlu Ebu Mansur İnaldı tarafından 1117-1118’de alt katı ve 1124-1125 yılında ise üst katı yapılarak, her ikisine de otuzar metre uzunluğunda birer satırlı kufi kitabe konulmuştur. Caminin ‘’Doğu Maksuresi’’ de aynı taşlarla İnal oğlu Mahmut ve veziri Nisan oğlu Ali zamanında ve sonraki yıllarda yaptırılmıştır. Bunu da kitabelerden öğrenmekteyiz. Kuzey cephedeki Türk biçimi kemerler altındaki kron it başlıklı taşlar ile direkler de caminin içinden çıkma ise de üst katları yıkılmış ve kitabesi kaybolmuş bulunduğundan zamanı tespit edilmemektedir.Bunlar dışında İnal oğlu Mahmut ve veziri Nisan oğlu Müeyyedüddin Ebu Ali Nisan adını Ulu Cami minaresinde 1115 tarihli ve yine caminin doğuya bakan kapısı üstünde Nisan oğlu Aliye ait olmak üzere iki kitabe vardır.Keza caminin güney kısmının avluya bakan yüzünde Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyasüddin Keyhusrev’in 1241 tarihli, Artuklu Melik Salih’in 1330 tarihli ve Osmanlı Padişahı IV. Mehmed’in birer fermanı yazılıdır.Ulu Caminin batı kesiminin mühim bir kısmını Akkoyunlu Padişahı Uzun Hasan’ın tamir ettirdiği, bu bölümün dış tarafında bulunan kitabeden anlaşılmaktadır.Caminin kuzey batı bölümünü Osmanlılar devrinde Atay beyi Emir Ahmed Zırki yaptırmıştır. Bunu gösteren 1528 tarihli kitabe mevcuttur. Caminin mihrap kısmı, 1712 yılında maktulzade Vezir Ali Paşa’nın valiliği sırasında, cami mahfelinin aynı valinin kethüdası Hüseyin Ağa tarafından yaptırıldığı ve caminin halkın yardımlarıyla 1824 yılında esaslı bir tamir gördüğü, mukayyıthanenin 1837 tarihinde inşa edildiği, caminin minaresinin yıldırım nedeniyle yıkılması üzerine de 1839 senesinde onarıldığı ve de avludaki şadırvanların 1849’da inşa edildiği manzum kitabelerden belli olmaktadır.Cami, çeşitli devirlere ait kitabeleri, mimari özellikleri itibariyle büyük bir değer taşımakta olup, görenleri hayretler içinde bırakmaktadır.Ulu Caminin giriş kapıları üzerinde de yine çeşitli motifler, kabartma hayvan ve meyve şekilleri ile kitabeler vardır. Özellikle ana giriş kapısı olan ve basamaklarla camiye inilen doğudaki kapının üzerindeki kitabenin her iki yanında boğaya saldıran kaplan kabartması büyük ilgi görmektedir. Batı yönüne açılan küçük kapının üzerindeki taşa oyulmuş çok zarif yaprak ve meyve motifleri arasında çoğunlukla üzüm motifinin görülmesi çok ilginçtir. Ulu Cami’de halen Hanefiler ve Şafiler iki ayrı bölümde ibadet etmektedir.Türkiye’de ve hatta Dünyada Hanefiler ve şafilerin ayrı ayrı namaz kıldıkları tek cami Diyarbakır’daki Ulu Camidir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI