Çocuklar artık doğdukları andan itibaren dijital bir dünyanın içine adım atıyorlar. Bebekken gördükleri ilk hareketli nesne bir televizyon ekranı, ilk öğrendikleri şarkılar bir telefonun melodisi olabiliyor. Peki, bu çağda büyüyen çocuklar dünyayı nasıl görüyorlar? Hayal gücü, yaratıcılık gibi temel yetenekleri bu dijital ortamdan nasıl etkileniyor? Eskiden çocukların en büyük eğlencesi sokakta oynamak, ellerinde bir tahta parçası ile hayal güçlerinin sınırlarını zorlamak olurdu. Bugünse bu sahne, yerini ekranlara ve sanal oyunlara bırakıyor. Ebeveynler olarak bu duruma kaygıyla yaklaşıyoruz. "Acaba teknoloji onların sosyal becerilerini zayıflatıyor mu?" diye düşünüyoruz. Ancak bu dijital dünyaya çocukların gözüyle baktığımızda, aslında onların sadece keşfetme alanlarının değiştiğini görebiliriz. Ellerindeki tablet ya da telefon, bir zamanların oyun bahçeleri kadar renkli ve heyecan verici olabilir.
Çocukların dijital dünyaya bu denli yatkın olmaları, onlara geleceğin işlerine daha hazırlıklı olmaları için fırsatlar da sunuyor. Programlamayı öğrenmek, dijital beceriler geliştirmek gibi konularda çocuklarımız belki de bizden daha hızlı ilerliyorlar. Onları ekrandan tamamen uzak tutmak yerine, dijital becerilerini güvenli ve sağlıklı bir çerçevede geliştirmelerini sağlamak, onlara gelecekte daha donanımlı olmaları için yardımcı olabilir. Bu noktada önemli olan dengeyi kurabilmek. Çocuklarımızın doğayla, elle tutulur dünyayla bağını koparmadan dijital dünyaya adım atmaları aslında büyük bir fırsat olabilir. Onlara teknoloji dışında başka oyun seçenekleri de sunduğumuzda, hangi dünyayı tercih ettiklerini görmek oldukça ilginçtir. Çoğu çocuk, hâlâ gerçek bir oyuncak veya bir doğa keşfi gördüğünde heyecanlanıyor. Bu da bize çocukların sadece bir "ekran bağımlısı" olmadığını, asıl meseleye bizim nasıl yaklaştığımızı gösteriyor.