ZORLU COĞRAFYANIN HAYIRSEVER İNSANI
9 yaşında babasını kaybettiğinde henüz kendisini nasıl bir geleceğin beklediğini bilmiyordu
9 yaşında babasını kaybettiğinde henüz kendisini nasıl bir geleceğin beklediğini bilmiyordu. O çocuk bir gün büyüyecek ve Türkiye’nin en başarılı, tanınmış isimlerinden biri olacaktı. Yaşar Aktürk’ten bahsediyoruz, nam-ı diğer ismiyle tekrar yazalım “Berber Yaşar!” demezsek çoğu kimse tanımıyor.
Bugün size sadece Türkiye’nin değil, Uluslararası camiada birçok ülkede tanınmış bir isimden bahsedecek ve kendisi ile yaptığımız söyleşiyi yayınlayacağız.
Yaşar Aktürk; Son savaşını korona ile verdi, umut yok denilirken ayağa kalktı ve dünyada yapacak işlerim daha bitmedi diyerek tekrar işlerinin ve ailesinin başına döndü. Pandemi nedeniyle temaslarını asgari düzeyde tutan Aktürk, evinin kapılarını Mega Medya Grubu Genel Yayın Yönetmeni Arif Kurt’a açarak sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin en çok merak edilen isimlerinden biri olan Aktürk’e, tüm merak edilenleri sorduk ve İstanbul Boğazına karşı olan meşhur malikanesi, Beyaz evde samimi cevaplar aldık.
Arif Kurt : Öncelikle bizlere vakit ayırdığınız ve evinizi açtığınız için teşekkür ederiz. İlk sorumuz herkesin merak ettiği bir soru olsun. “Berber” lakabınız nereden geliyor?
Yaşar Aktürk : Her evlada babasının sahip olduğu şeyler miras olarak kalır. Babanın şanı, şerefi, mesleği, serveti bunlara dahildir. Ben Kilisli Berber Muzafferin oğluyum. Rahmetli babam Kilis’te berberlik yapardı. 1951 yılında rahmetli olması nedeniyle bu mesleği erken teslim aldım. Bir süre Kilis’te berberlik yaptım, daha sonra ticarete atılıp makası bıraktık ama bu lakap benimle birlikte yaşadı. Ben kim olduğumu, babamın kim olduğunu asla unutmadım. Belki başkası olsa “Berber” olarak anılmak istemez ama ben bu lakabı şerefle taşıdım. Bu hayatta çok şey başardığıma inanıyorum ama bu başarının ilk adımı kim olduğunu unutmamaktır. Ben Berber Yaşarım! Berber Muzafferin oğluyum ve Kilisliyim! Kimden olduğun kadar nerede doğduğunu önemseyen bir insanım. Hayatta en çok gurur duyduğum iki şey bunlardır. Birincisi Berber Muzafferin oğlu olmak, ikincisi ise Kilisli olmak beni ben yapan en önemli unsurlardır.
Arif Kurt : Sayın Aktürk, hemen sözlerinizin başında Kilis için ayrı bir yer açtınız. Her insan doğduğu toprakları sever ama sizinki bir tutku haline gelmiş. Bu tutkunun sebebi nedir?
Yaşar Aktürk : Ünlü bir İslam düşünürü olan İbn-i Haldun “Coğrafya Kaderdir” diyerek iki kelimelik bir söz söylemiş. Coğrafya kaderdir Arif bey.. Şayet ben Kilis’te doğmasaydım bugün sahip olduğum şeylere sahip olamazdım, başka bir hayatım olurdu. İşte ben böyle dediğim zaman insanlar hemen bir “Kaçakçılık” imasında bulunuyorlar. Bunu ima eden insanlar keşke bizim dönemimizde Kilis’te yaşasaydılar acaba ne yaparlardı? Önce bunu bir anlamak lazım. Kurtuluş savaşı öncesi Kilis büyük bir ticaret merkezi, önemli bir yermiş. Bin parçaya yakın köy Kilis’e bağlıymış. Sonrasında maalesef iki yüz kadar köy Kilis’e kalmış. Sınırlar çizilmiş ve Kilis sahip olduğu gücün büyük bir kısmını maalesef Suriye’de bırakmış. Daha sonrası malum, bir ilçe olarak Gaziantep’e bağlanmış. Anadolu’nun en dip noktasında unutulmuş, kendi haline bırakılmış ve insanların bir şekilde ayakta kalması beklenmiştir. Bu insanlar, biz dahil ne yapmışız? Türkiye’de bulunması zor olan ürünleri karşıdan getirmiş gerek Gaziantep’te gerekse Kilis’te pasajlarda satmışız. Peki ne satmışız? İşte efendim, kumaş olur, saat olur, radyo olur ne bileyim çakmak olur bunları getirmişiz. Yasak mı? yasak. Fakat bunu başka çaremiz olmadığı için yapmışız. İnsanlar bunu eğlenceli ve güzel bir şey zannediyor. Bunun bedelini Kilis ağır ödemiştir. İnsanlar çocuklarına ekmek getirmek için mayınlı arazileri geçmek zorunda kalmıştır. Kilis’te bir dönem neredeyse baktığınız her yerde bacağı kopmuş insanlar görürdünüz. Yani kim yapar bunu? Yapmak zorunda olan yapar. Kilis uyuşturucu ticareti yapmamıştır, silah ticareti yapmamıştır. Bunlar önemli konular. Yapan çıkmamış mı? istisna onlar hep ve toplum bunlara yüz vermemiştir. Kilis’in insanı onurludur. İnsanları zehirleyen kimseye saygı göstermez. Devlete kurşun sıkanı içinde barındırmaz. O nedenle genel olarak baktığımızda Kilis’in insanı her zaman devlet sahip çıkmıştır. Bakın o kadar terör olayı oldu, Güneydoğuda Kilis’te hiç bir olay olmamıştır. Aksine Kilisliler devletimiz için ne yapabiliriz demiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir toplumu nasıl sevmeyeyim ben? Uyuşturucu işi yapan adamın selamını almaz benim hemşehrilerim, devletine kurşun sıkanı orada barındırmaz. Kilisli olmak benim için bir onurdur, bir şereftir, bir ayrıcalıktır.
Arif Kurt : Bilindiği kadarıyla büyük bir servetiniz var. Bu servetin çakmak, kumaş, saat, radyo vs. ticareti ile oluştuğunu düşünmek biraz hayalperestlik olmaz mı?
Yaşar Aktürk : Benim hikayem Kilis’te bu bahsini ettiğim şeylerin ticareti ile başladı. Bir zemin oluşturmadan yani ilk basamağı koymadan merdivenleri çıkamazsınız. Benim ilk basamağım Kilis’te sınır ticareti ile başlamıştır, sonrasında ise altın ve döviz ticareti ile devam etmiştir. Biz devletimiz bizden ne istediyse onu yaptık, yaptığımız her şey devlet kontrolünde oldu. Gayri-resmi olarak lanse etmek isteyenlere lütfen kimse itibar etmesin. Özellikle rahmetli Özal döneminde bu ülkeye hem ülke içinde hem ülke dışında hizmet ettik. Ben yıllarca yurtdışında kaldım. Dışarıda geçireceğim yüzyıla, kendi ülkemde geçireceğim bir günü feda etmem. O dönemin şartlarında rahmetli Özal devlete hizmet etmemizi istedi. Şu adamla bizi tanıştır dedi tanıştırdım, şu adımları atalım dedi attım, şu kadar para lazım dedi buldum. Döviz yasağı nedeniyle zorlanan Türk ekonomisine o dönem biz nefes aldırdık. Düşünün döviz yasağı var ve biz bu yasak sayesinde para kazanıyoruz, insan para kazandığı iş elinden gitsin ister mi? Ben istedim! Rahmetli Özal’a defalarca döviz yasağını kaldırmasını rica ettim. Çünkü ekonomiyi dar alanda dar kurallarla yönetirseniz büyümeniz mümkün olmaz. Biz gerekiyorsa biz küçülelim ama ülkemiz büyüsün dedik. Kötü mü oldu? Sonrasında Türk ekonomisi bir ivme yakaladı ve bugün hala o dönem atılan adımların iyi sonuçlarını görüyoruz. Rahmetli Özal, ülkesine ve devletine aşık bir adamdı. Ne karar aldıysa bu ülke için aldı. Kendisini rahmetle anıyorum.
Arif Kurt : Gaziantep ile Kilis’i birbirinden ayrı düşünmek zor olur. Sizin Gaziantep ile ilişkileriniz nasıl olmuştur, mesela kimleri tanırsınız?
Yaşar Aktürk : Gaziantep ile Kilis’i birbirinden ayrı düşünmek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Antep’te çok dostum var. Deli Hayri vardı mesela Allah rahmet eylesin. İbrahim, Hasan Dai; bunlar o zamanın dama taşıydı. Şekerci Durdu vardı, hepsinden iyisi Sani Konukoğlu’ydu. İmam Çağdaş benim dostumdu. Ben her zaman tatlıyı severim. Yılbaşı olsun, bayramlarda olsun tatlı dağıtırım. Bir gün 5-6 tepsi Rahmetli İmam’dan aldım, götürdüm, dağıttım. O zaman tepsiler bakır. Bir gün baktım ki Burhan ile Talat geldi ofise. ‘Şu bizim tepsimiz’ dedi. ‘Ya, utanmıyor musunuz siz? Ben şimdi adamlara baklava göndermişim, tepsilerini gönderin mi diyeceğim. Tepsinin parasını alaydınız benden.’ dedim. O bizim aramızda espridir. Talat arkadaşımdı, Burhan evladım gibiydi. Şimdi benim bütün tatlılarım oradan gelir. Sizin aracılığınız ilede sözü gelmişken tüm Antep’li hemşehlerime sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Şahin Bey’lerin, Şehit Kamil’lerin memleketi olan Gaziantep bizim için Kilis’ten farklı değildir.
Arif Kurt : Yaşar bey sizi tanıyanlar yaptığı hayır işlerini çok anlatmayı sevmez diyorlar ama bugün için bu mütevaziliğinizi bir tarafa bırakmanızı rica etsem. Mesela Kilis Vakfı başkanısınız aynı zamanda, Kilis için neler yaptınız?
Yaşar Aktürk : Arif bey, biz yaptıklarımızın Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyoruz. Allah bir kulundan razı olduktan sonra kulların bunu bilmesinin ne önemi var?
Röportajın bu aşamasında Kilisli meslektaşım Abdullah Alpdağ söze girdi ve sayın Aktürk’ün Kilis için yaptıklarını, yine Sayın Aktürk’ün “anlatma gerek yok” bakışları altında yaptı.
Abdullah Alpdağ : Arif bey, Yaşar bey kızacak bana ama Yaşar beyi bir Kilisli olarak anlatmak isterim. Hatta Yaşar bey demiyeyim artık. Çünkü o tüm Kilis’in Yaşar babası, Yaşar amcasıdır. Bugün 7 Aralık Üniversitesinde on binden fazla öğrenci okumaktadır. Şehir ekonomisi için üniversitenin önemini anlatmaya gerek yok. İşte o üniversite Yaşar amcanın maddi ve manevi büyük çabaları ile bugün faaliyet göstermektedir. Biliyorsunuz kendisi aynı zamanda oteller zinciri bulunan bir turizmcidir. Kilis bir turizm şehri olmamasına rağmen Kilis’e bir Turizm Meslek Lisesi yaptırmıştır. Bana göre en önemli hizmeti Kilis Vakfı Erkek Öğrenci Yurdudur. Kilis’ten İstanbul’da bir devlet üniversitesi kazandınız, ailenizin durumu iyi değil, ne yaparsınız? İşte Yaşar amca o öğrencileri alıyor Fatih’te yurtta en iyi şartlarda barındırıyor. Bakın çocukların yediği yemek bile kendi otelinden gidiyor.Yetmiyor her ay bu çocuklara burs veriyor. Bu çocukların içinden bugün milletvekilleri, kaymakamlar, doktorlar, hakimler çıkmıştır. Şimdi size sayamayacağım kadar alanda Kilis’e yardım etmiştir. Taziye evi yaptırmıştır, kadın meslek edindirme merkezi yaptırmıştır. Cami onarmıştır, yurt onarmıştır, ambulans almıştır. Her yıl Kilis’e binlerce gıda kolisi göndermiştir. Kilis ne istediyse vermiştir. İşte son örnek yoğum bakım ünitesidir. Bizim hastanemiz Kilis’e yetecek kadar bir hastaneydi. Fakat Suriye’deki savaş sonrası gelen mülteciler nedeniyle kapasite yetmemiştir. Birde üstüne korona çıkınca yoğun bakım ünitesi yetersiz kalmıştır. Bunu duyan Yaşar amcamız her aşamasını bizzat kendisi takip ederek sadece 25 günde 2 milyona yakın para harcayarak yoğun bakım ünitesi yaptırmıştır. Şimdi bu adamı Kilisliler sevmeyip ne yapsın? Adına şiirler, türküler, yazılar yazmayıp ne yapsın? Yaşar amcamın Kilis ile bir liralık bir ticareti yoktur. Hiçbir kurumdan hiç bir istekte bulunmayıp aksine ne yapabilirim diyen eşsiz bir insandır kendisi.
Arif Kurt : Abdullah beye verdiği bilgiler için teşekkür ederim. Yaşar bey özel bir soru sormak istiyorum size. Yeniden dünyaya gelseydiniz aynı hayatı yaşamak ister miydiniz?
Yaşar Aktürk : Arif bey, ben 80 yaşındayım, 80 kez dünyaya gelsem yine aynı adam olmak isterdim. Bu hayatı ister miydim? Allah lütfetti, itibar ve servet sahibi oldum. Ben yine Kilis’te doğmak, Berber Muzaffer ve Hacı Kifayet’in oğlu olarak dünyaya gelmek isterdim. Gerisinin ne önemi var? Mesela babam ben 9 yaşındayken ölmeseydi belki bugün başka bir hayatım olurdu. Keşke babam o kadar erken ölmeseydi de ben hayatım boyunca onun yanında makas çalıştırsaydım. Yani aynı hayat olmasada olur, önemli olan aynı adam olabilmek. Bugün insanlara yardım ediyorum. Bu bana Allah’ın bir lütfü. Kimi adam çok zengindir bir bardak çay ısmarlarken eli titrer. Ben Allah’ın bana verdiğini veriyorum, bu ne güzel bir şey! Herkes zannediyor bizim hayatımız hep bolluk içinde güzellik ile geçti. O kadar zor günler geçirdim ki, mesela en son korona oldum, entübe edildim. Ölmem beklenirken çok şükür ayağa kalktım ve sağlığıma kavuştum. Ben bunu aldığım dualara borçluyum. İşte bir insan geliyor ağır bir hastalığı var. Hindistan’a gideceğim şu kadar dolar lazım ameliyat için diyor. Sonra yardımcı oluyoruz, adam iyileşip geri geliyor, onu görüyorsunuz iyileşmiş size dua ediyor. Allah aşkına dünyanın hangi şeyi o anki mutluluğu bana verebilir? O huzurla rahat rahat uyuyabiliyorum. Daha güzel ne olabilir?
Arif Kurt : Yaşar bey bugün çok samimi ve gözlerimizi dolduran cevaplar aldık sizden. Sizi çok yormak istemiyoruz. Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Yaşar Aktürk : Öncelikle ziyaretiniz için çok teşekkür ediyorum. Böyle güzel sohbetler bizi yormaz aksine güçlendirir. Sizlerin vasıtası ile bizi seven tüm kardeşlerime selamlarımı gönderiyorum. Hayatın temeli sevgi üzerine kuruludur. İnsanların birbirini sevdiği, kimsenin kimseyi üzmediği bir dünya diliyorum. Ne olursak olalım öncelikle insan olmanın hakkını vermeliyiz. Yıllar önce Kilis’te küçük bir berber dükkanında nasıl bir adam isem bugün yine adamım. Aynı şeyleri hissediyorum. Rahmetli annemin “Allah’ın çizdiği hudutların dışına çıkma!” vasiyeti ile yaşıyorum. O çizginin içinde insanlar için sahip olduğum şeyleri nasıl kullanabilirim diye düşünüyorum. Kilis için gerçekleştirmek istediğim birçok proje var, Allah ömür verirse onları gerçekleştirip hemşehrilerimi memnun edeceğim. Şayet biz burada sıcak evimizde oturur iken Kilis’te bir evin bacası tütmüyor ise mutlu olmamız beklenemez. Devletimiz çok şükür bu insanlara eskisinden çok daha iyi sahip çıkıyor. Fakat bizde elimizden geleni yapmalıyız. Özellikle bu zor günlerde işyerini kapanan, işinden çıkan, çocuğunun yüzüne eve ekmek getiremediği için mahçup bir ifadeyle bakan annelere/babalara sahip çıkmalıyız. Ekmeğimizi paylaşırsak bereket olur, acımızı paylaşırsak rahmet olur. Ele ele vererek bu zor günleri atlatıp çocuklarımıza daha büyük ve daha güçlü bir ülke bırakalım. Sizlerede teşekkür ediyor, mesleğinizde başarılar diliyorum. hem siz hem kıymetli okuyucularınız, Allah’a emanet olun! (HABER MERKEZİ)