Sen misin anız yangınını bildiren?
Çiftçinin biri halat veya zincire bağladığı kocaman lastiği traktörün arkasına bağlamış, içinde sap olan tarlayı ateşe veriyordu.
Recep KAVUŞ...
Her taraf duman içerisinde anız dumanı ile lastik dumanı birbirine karışınca nefes almak artık güçleşiyordu.
Diyarbakır-Batman yoluna yakın bir mesafedeki bu ateşi söndürmek için müdahale etsem içinde ben de yanarım.
Adam öyle bir ihtişam ve beceriyle yakıyor ki tarlayı; bir itfaiye aracının bile bu ateşi tek başına söndürmesi neredeyse imkânsızdı.
Diyarbakır Havaalanı yeni giriş kapısındaki bu yangın şehrin hemen bitişiğinde bir yerdeydi.
Şehir ve hava alanı duman içerisinde kalmıştı.
Saat 11.59’da 112 acil çağrı merkezini aradım.
Beni emniyete bağladılar.
Emniyet yetkilileri, itfaiyeyi aramam gerektiğini söyledi.
Saat 12.00’de 112 acil çağrı merkezini aradım, itfaiyeye bağlamalarını istedim.
İtfaiyedeki görevli bana buranın askeriyeye ye mi yoksa polise mi bağlı olduğunu sordu.
Şehrin bitişiğinde olduğunu söyleyince polise haber vermemi istedi.
Polisin de yangına müdahale anında olay yerinde bulunması gerektiğini aksi halde tarla sahiplerinin zorluk çıkardığını söyledi.
Kendilerinden polisi aramalarını isteyince, ‘yangın haberini siz verdiniz, siz arayın’ dediler.
Saat 12.02’de tekrar 112’yi aradım, emniyete bağladılar.
İtfaiyeden de olay yerine önce polisin gelmesi gerektiğini söyledim.
‘Bunu polise neden itfaiye haber vermiyor da sen haber veriyorsun’ cevabını aldım.
Saat 12.03’de 053794320 nolu telefondan emniyetten arandım.
Yangının yeriyle ilgili bilgi istendi.
İtfaiye, 12.06’da da 054617777 nolu telefondan arayıp, yangın mahali ile ilgili bilgi ve teyit istedi.
Saat 12.30’da bir kez daha farklı numaradan arandım.
Kızdım ‘Beni arayıp duracağınıza ve benimle zaman harcayacağınıza yangını söndürür’ dedim.
Hem itfaiyeye hem emniyete anız yakarak suç işleyen şahsa ceza kesilmesi gerektiğini söyledi.
İki kurum görevlisi de ‘bu bizim işimiz değil’ cevabını verdi.
Aradan bir saat geçti.
Saat 13.17’de 053794320 numaralı telefon beni tekrar aradı.
Bu kez ‘cezaevi yakınında yangın ihbarı vermişsiniz, tam adres neresi?’ diye sordu.
Diyarbakır’da gün boyunca çıkan her yangını ben bildirmişim gibi birkaç kez arandım.
Yangını bildirdiğime pişman ettiler beni.
Kurumlar arası diyalog yok.
Diyarbakır’ın dört bir tarafında yakılan anızla mücadele yok.
Ceza ve yaptırım yok.
Çevreye zarar veriliyormuş, şehrin bitişiğindeki tarla ateşe verilmiş, toprağa zarar verilmiş, Diyarbakır Tarım Orman Müdürlüğü, Diyarbakır İklim ve Şehircilik Müdürlüğü, Diyarbakır Büyükşehir İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Daire Başkanlığı, ekolojistler ve çevrecilerin umurunda değildi.
Yıllardır çevre sorunları ve anız yangınları ile mücadele eden biri olarak yangının söndürülmesi ve yangını çıkaranların cezalandırılması için ilgili kurumlara talepte bulunduğum için adeta suçlu muamelesi gördüm.
beni arayan her görevli ‘ihbarda bulunmuşsunuz’ dedi.
İhbarcı da yaptılar bizi.
Diyarbakır’da pazar günümüz berbat oldu.
Diyarbakır’ın en lüks semtinde oturduğumuz mekânda adeta tane tane siyah kar yağıyormuş gibi anız yangını partikülleri vücudumuzun her noktasına konuyordu.
Yerler ince ince petrolümsü sap parçalarıyla doluydu.
Diyarbakır’da anız yangınları bu denli yaygın ve serbest.
Diyarbakır’ın dört bir tarafından dumanlar yükseliyordu.
Ama bu durum kimsenin umurunda değil.
Diyarbakır Valiliği ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi anız yangınlara karşı mücadelede belli ki ne bir tedbi ne bir yaptırım uyguluyor, ne de bir mücadele gösteriyor.
İlgili kurumlar sessiz ve sedasız…
Bismil ve Silvan ilçelerinde de durum farklı değil.
Silvan Tarım İlçe Müdürüne anız yangınlarını bildirdiğimizde savunması çok ilginç;
“Sadece Sivan da mı anız yakılıyor?”
Genel olarak Diyarbakır’daki kurum yetkililerinin anız yangınlarına karşı tutumu bu şekilde.
Anlayacağınız Diyarbakır’da sınırsız bir anız yakma özgürlüğü var.
Anız yangınını bildireni de aradığına pişman ediyorlar.