KURTULUŞ  İSLAM'D A!..

BİR MİSKAL D U A Dökülsün tövbelerim mağfiret denizine, İsterim rastlanmasın günahımın izine!

BİR MİSKAL

D U A

Dökülsün tövbelerim mağfiret denizine,

İsterim rastlanmasın günahımın izine!..

MM

GÖZLÜYORUM

K U R T U L U Ş  İ S L A M ‘ D A!..

MEVLÜT MERGEN AMİDİ

Sanırım bir ara “yasaklanacak” dendi, motorlu vasıtaların arkalarına bir takım yazıların

yazılması hususu, uzun zamandır il dışına, hatta il içinde dahi evden çıkmadığım için bilmiyorum  yasaklanıp yasaklanmadığını, “şoför edebiyatı” denilen o yazılarda bazen çok güzel, bazen hiç de güzel olmayan, bazen de orta halli yazılar olurdu, her zaman için okuyucusu da vardı bu yazıların.

Burada sıralamak diye bir niyetim yok, olsa da beceremem, ancak “çok güzel” dediklerimdendir: “Kurtuluş İslam’da” ya da “Huzur İslam’da” yazıları, bu yazılarla bir kişinin, bir ailenin, bir toplumun değil, bütün insanlığın kurtuluş ve huzurunun adresi verilmektedir.

Çünkü İslam kurtuluş dinidir, huzur dinidir, insanı yaratan Allah onun olası maddi ve manevi hastalıkları için  İslam’ı ve onunla yaşandığında kurtulacağı ve huzur bulacağı deyim yerinde ise  “reçete” olarak yüce kitabımız  Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir.

Kur’an-ı Kerim sevgili peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa’ya  (s.a.v) gönderilmiş ve o şanı yüce peygamber o reçeteyi bizzat uygulayarak görülmüştür ki, hasta bedenler, hasta ruhlar tedavi olmuş, küfür, nifak ,şirk, putperestlik, zulüm, kölelik ve daha başka benzer hastalıklar için başka arayışlara gerek kalmamıştır.

Sevgili peygamberimizin (s.a.v.) kullandığı bu reçeteyi dört büyük halife, Sahabe-i Kiram tatbik ederek kurtuluş ve huzur yolunda başarı sağlamışlardır, ne zamanki sapmalar olmuş, ne zamanki o reçete bilindiği halde başka tedavi yolları aranmış işte o zaman umutsuzluk, karamsarlık sarmış her yanı, tıpkı bugün dünyada ve özellikle ABD’de siyah/beyaz ayrıcılığı yapılarak ırkçılık hastalığında olduğu gibi.

Şoför edebiyatının ürünü olan sözleri bilmesem de bazılarını hatırlarım, bunlardan biri de Diyarbekir’de bir taksinin arka camında severek okuduğum “Qa akıl?” birazı Kürtçe, birazı Türkçe olan bu sözle “hani akıl?” diye sorulmaktadır, öyle ya akıl olsaydı toplumda bu huzursuzluk, bu hastalıklar yaşanır mıydı?

Yaşanmazdı çünkü “aklın yolu birdir” ve Allah o reçetede daha ziyade akıl sahiplerine tedavinin yolunu göstermektedir, her hangi bir hastalıkta bile hekimin yazdığı reçete uygulanmazsa “tedavi” olunamaz, reçetenin bir kısmını uygulayıp, bir kısmını uygulamamak ise akıl karı değildir, çünkü ya hekime itimat yoktur ya da kişi kendini hekimden daha akıllı görmektedir.

İnsan yer yüzünde yaşadığı müddetçe hastalıkları da olacaktır,  İslam’dan önceki “devr-i cehalet” denilen zamanda görülen hastalıklar ki bunlar şirk, küfür yani inkar, zulüm, cehalet, ahlaksızlık ve kölelik misali hastalıklar bugün de görülmektedir, bazıları “daha kölelik kaldı mı?” diye sorabilirler, biz de şunu sorarız: “bugün insanlar maddenin yani taşınır taşınmaz emtianın kölesi durumunda değil midir”

“Madde perestlik coronavirüs gibi bütün dünyayı sarmamış mıdır, televizyon kanalları gün boyu ekonomi haberlerini vermiyor mu,  gençlerin bir kısmı “tek taş” ve ötesindeki istekler yüzünden evliliğe soğuk bakmıyor mu?

Ekonomik sıkıntılardan, dar boğazlardan, çıkış yolları aranmıyor mu bugün, az mı dillendiriliyor “sosyal adalet” isteği, işte bura da tekrar “Qa akıl? Diyoruz, İslam, yani kurtuluş reçetesi, yani huzur yolu taptaze duruyorken bu arayışlar beyhude değil midir?

Evet, kurtuluş İslam’da, huzur İslam’da ve İslam ilk günkü gibi bütün hükümleriyle taptaze ortada, yeter ki ona başvurulsun, yeter ki onun hükümleriyle yaşansın, yeter ki  samimiyet olsun, yeter ki aldatmaca olmasın,  yeter ki “köprüyü geçene kadar” uyanıklığı (!) girmesin kalplere, yeter ki reçetenin sahibine tam bir dönüş olsun..

Selam ve dua ile.