DİYARBEKİR Mİ, ANTALYA MI?..
GÖNLÜMCE EKMEK Yere düşse kaldırır hem öper hem de yeriz, Temel gıdadır bize, et değil nan-ı aziz
GÖNLÜMCE
EKMEK
Yere düşse kaldırır hem öper hem de yeriz,
Temel gıdadır bize, et değil nan-ı aziz.
Aslanın ağzındaydı şimdi midesindedir,
Yoksulun ulaşması tahmin ötesindedir!..
MM
SÖZ GELİŞİ
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Bu soruyu bana çok sevdiğim bir kişi “sosyal medya” üzerinden sordu, kısaca cevapladım, aynı soruyu başka okurlarımın da sorma ihtimaline karşı konu üzerinde biraz durmak istiyorum, şöyle bir benzetmem vardır; bütün Anadolu’yu tek bir şehir olarak düşünür şehirleri de o şehrin “mahallesi” olarak
yorumlarım.
Daha önceleri şehirden başka şehre gidebilmek için haftalarca, hatta aylarca yollarda kalırdı insnlar, şimdi en uzak kente bile sabah gidip akşam eve dönülebiliyor, yani mesafeler kısalmış, şehirler bütünleşmiş gibidir.
Ulaşım vasıtaları hem çoğalmış, hem de zamanla yarışır hale gelmişlerdir, Amerika ve ötesine iki-üç gün içinde gidip gelmek mümkün olmuştur, uzaklıklar yakınlaşmıştır.
Diyarbekir hem tarihi yapısı ve hem de manevi yapısı itibariyle dünyada “ender” görülebilen şehirdir, Antalya’da ise fiziki güzellik emsalsizdir, yeşilin her tonunu bu şehirde görmek mümkün, denizini de katarsanız güzelliği için “emsalsiz” denebilir, tarihi yapıları yok değil, olanı “korumasını” bilmişler, talan etmemişler Diyarbekir surları ve diğer sur içindeki tarihi yapıları gibi.
Antalya turizmin “başkenti” olarak da tanımlanıyor, bu tanım zamanında biraz çevre düzenlemesi yapılmış ve tarihi yapıları “talan” edilmemiş olsa idi Diyarbekir için de geçerli olabilirdi.
Eskişehir’i görmüşlüğümüz var, burada “porsuk” nehrinin şehre nasıl bir güzellik kattığını görünce aklımıza Dicle nehrimiz gelmiş, sahipsiz şehir, yitik şehir diye anmışız içinde doğup büyüdüğümüz şehrimizi.
Bir zamanlar “Diyarbekir etrafında” bağlar vardı, şimdi etrafında o bağlar yok, sadece aynı isimde plansız, projesiz oluşturulan “ucube” bir ilçe merkezi var, şunu demek istiyoruz; eğer sur içi zamanında “sit” alan ilan edilse idi, kimse dokunmazdı tarih yapısına, hatta bağlarına bile, buna rağmen sur içi hala heyecan vericidir.
Sur dışına çıktığınızda büyük şehirlerden her hangi birisinde yaşıyor gibisiniz, çünkü burada gördükleriniz bütün büyük şehirlerde görülebiliyor, ancak Antalya’da tarih talan olmamış, aksine korunmuştur, korunurken daha da güzelleştirilmiştir, bu şehre ilk geldiğimde şöyle demiştim bir yazımda: “Antalya’lılar neredeyse evlerinin balkonunda bile “sera” kuracaklar.
Bizim yaşta olanlar çok iyi bilirler ki Diyarbekir seracılıkta Türkiye’de bir ilktir, naylon brandaların olmadığı zamanlarda “esfel” bahçelerinde kafes misali cam kullanılırdı, “kavaklık” şimdiki adıyla “şehitlik” de piknik alanı idi, Valilik binasının bahçesi bile “müfettişlik” diye bilinir burasını hanımlar piknik alanı olarak kullanırdı.
Diyarbekir mi, Antalya mı, sorusuna cevap ararken az bir kıyaslama yaptık, gördük ki Diyarbekir “yitik şehir” nasıl ki insanları kara toprağın bağrına düşmüşler, aynen onlar gibi tarihin bağrına düşmüş “yitik şehir” Antalya ise hayata tutunmaya çalışan değil, hayata renk veren, zevk katan “kazanılmış şehir” en azından biz böyle değerlendirdik bu iki şehri..
Selam ve dua ile.