Bir anatomi dersinin hikayesi

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli Prof. Dr. Vatan Kavak, önemli bilimsel çalışmalara imza atarken, Ülkeye hizmet veren ve bu fakülteden mezun yüzlerce doktorun eğitimine önemli faydalar sağlıyor.

HATİCE KAMER/ÖZ DİYARBAKIR HABER -  Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin emektar hocalarından Profesör Doktor Vatan Kavak'ın bir dersini anlatmak istiyorum. 

Yaşı benden büyük Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, şimdi olduğu gibi kurulduğu günden itibaren bölge için çok önemli bir konumda. 

Rahmetli Doktor Yusuf Azizoğlu ismini yeni kuşaklar bilmese de, hemşerim olan bu önemli bilim insanı, 1960'larda Sağlık Bakanlığı yaptı, bu ülkenin sağlık sisteminin gelişmesine çok büyük faydaları oldu, ülkede sağlık ocağı gibi sağlıkta sosyalizasyon sisteminin başlaması dahil birçok önemli ilke imza attı. Ruhu şad olsun, eğer bugün şehrimizde bir Tıp fakültesi varsa, bu onun girişimleri sayesinde oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde eğitime bağlayan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi aralıksız 1974'den bu yana Diyarbakır ve bölgeye hizmet veriyor. Keşke de adı fakülteye verilmiş olsaydı da bu durum yeni nesiller için teşvik edici olabilseydi. 

Yaklaşık elli yıllık bu fakültenin hizmet ve personel kalitesinin de daha artacağını ümid ederek fazla uzatmadan bu hafta konuk olduğum bir dersi anlatmak istiyorum. 

Vatan Hoca, önemli bilimsel çalışmalara imza atan değerli bir bilim insanı. Fakültede Anatomi  dalında bölüm başkanı. Ülkeye hizmet veren ve bu fakülteden mezun yüzlerce doktorun eğitimine önemli faydalar sağlamış emektar bir hoca. 

O aynı zamanda önemli bir anatomi ressamı ve çizimleri Avrupa'daki üniversitelerin tıp ders kitaplarında da yer alıyor. Çok önemli uluslararası bilimsel çalışmalar da yapmış, arkadaşlarıyla hazırladığı anatomi ve embriyoloji kitapları Avrupa'nın birçok üniversitesinde ders kitabı olarak kullanılıyor. 

Böylesi değerli, kıymetli hocalarımızın varlığı bizi gururlandırıyor ve umarım hak ettiği değeri görür. 

Hoca, belli aralıklarla kadavra üzerinde öğrencilerine anatomi dersi veriyor ve bu dönem vereceği ilk derse bizi de davet etti. 

Gazeteci arkadaşım Mizgin Tabu ile ofisinde buluşuyoruz. Bir tıp profesörünün masasında insan kafatası beklemeyecek naiflikle odasına girdiğimizde, iki kafatasını görmek bizim için sürpriz oldu tabi. İki kadın gazeteci ne yapsın, biri erkek, biri kadına ait bu iki kafatasının sahipleriyle, hayatlarıyla ilgili hikayeler kafamızda yazmaya başlamıştık ki Vatan Hoca, ders saatinin yaklaştığını söyleyince toparlanıp eksi iki kat aşağıya iniyoruz.  

Ölüm ve hayatın gece gündüz gibi birbirinin devamı olduğunu bilen bilim insanlarının ölü bedene yaklaşımı bu mesleğin dışındaki insanlara göre daha sakin ve soğukkanlı oluyor. Bu yaptıkları işin doğası. Biz o ölü beden ve kemiklere hayat bağlamında duygusal anlamlar biçerken, tıp öğrencileri ve doktorları için iskelet, kadavraların dersin iyi anlaşılması için önemli araçlar olarak görmesi de doğal. Onların daha iyi hekim olabilmesi, öğrencilik süreçlerinde insan bedeni üzerine yapılan araştırmalara dahil olma imkanların varlığıyla da doğru orantılı. Bu yüzden şahit olduğumuz bu dersin ve hocanın ve tabi kadavranın varlığı bugün derse gelecek olan tıp öğrencisi için hayati nitelikte. 

Vatan Hoca bizi eksi ikinci kata indirdiğinde gördüğümüz mekanın fiziki yapısının soğukluğu ve bakımsızlığı az sonra karşılaşacağımız kadavranın varlığı kadar ürpertti desem abartmış olmam. Fakülte yönetimi incinip alınmasın ama yüzlerce öğrenciye uygulamalı anatomi dersi çok daha iyi fiziki koşullar ve imkanlarda verilmeliydi. 

Borulardan zemine damlayan suların oluşturduğu birikintilere basarak kadavranın muhafaza edildiği küçük salona girdik. Meğer daha önce buranın farklı bir girişi varmış ama üstlerin aldığı bir kararla o girişin önüne duvar örülmüş, o yüzden öğrenciler uygulamalı anatomi dersine girebilmek için korku tünelinden farkı olmayan o bakımsız ve  ilgisiz kalmış koridorlardan geçmek zorunda kalıyorlar. 

Fiziki koşulların bakımsızlığını bir tarafa bırakırsak, mekan o kadar küçük ki, hoca kadavra üzerinde ders anlatırken, dersi en fazla onbeş öğrenci izleyebiliyor. Mekanın dışındaki bölümde bekleyen en az elli öğrenci ise sıranın kendilerine gelmesini sabırsızlıkla beklemek zorunda kalıyor. Oysa ki bu ders, çok daha iyi fiziki koşullarda  verilmeliydi. 

O küçük salonda iki ayrı dolap var, biri üç katlı bir asansör gibi, dolabın içindeki formaldehit adı verilen sıvısı sayesinde  kadavra onlarca yıl muhafaza edilebiliyormuş. 

Bu dolab üç kadavra kapasiteli, ama şu an sadece bir tane kadavra var ellerinde. O da köşedeki dolapta muhafaza ediliyor. 

''Bu kadavrayı 2011 yılında Eskişehir'den getirttik, buradan Eskişehir Tıp Fakültesi'ndeki hocalarımıza da teşekkür ediyorum, bize bağışladılar bu kadavrayı'' diyen Vatan Hoca, dolabın kapısını açıyor. 

Mesleğim gereği birçok ölü bedenle karşılaştım  ama ilk defa bir kadavra görüyordum. Yeşil örtünün altında ayakları belli olan ve artık kömürleşmiş gibi duran bu kadavra, 45 yaşında bir erkeğe aitmiş. 

''Tıp fakültelerinde eğitimde kadavralar altın değerindedir, iyi hekim olmanızın ölçülerinden biridir.'' diyor ve anlatmaya devam ediyor:

''Bu öğrencilere bu dersi en iyi şekilde kavratmak benim görevim, yarın öbür gün buradan mezun olacaklar ve belki bizi de tedavi edecekler, onların iyi hekim olması aldıkları iyi eğitimle çok ilgili. Keşke daha fazla imkanımız olsa da daha fazla kadavra alabilsek ve öğrencilerimize çok daha geniş imkanlarda bu dersi anlatabilsek'' diyor.

Türkiye'de kimi insanlar bedenlerini bilimsel incelemeler için tıp fakültelerine bağışlayabiliyormuş ama o da çok sınırlı. Çoğu zaman akıl hastanelerinde sahipsiz hastalar, ölünce bu amaçla kullanılabiliyormuş, tabi akrabalar sahip çıkınca dini prosedirler uygulanıyor. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin 2011 yılından beri üzerinde anatomiyi öğrendikleri bu kadavranın da böyle bir hikayesi varmış. Akıl hastanesinde solunum sıkıntısıyla ölünce ve akrabaları sahip çıkmayınca bedeni kadavra olarak muhafaza edilmiş. 

Örtüyü kaldırınca kafası sola yatmış, yaşından çok daha yaşlı görünen kadavra ile göz göze geliyoruz. Ağzı açık kalmış, sanki birazdan bize bir şey söyleyecek gibi ürperiyorum.

Görüntüsünden bu kadavranın da artık miadını doldurduğu anlaşılıyor. Tanesi 25 bin dolara Amerika'dan iki tane sipariş etmişler ve prosedürler uzun sürüyormuş.

Kadavranın üzerinde o kadar çok inceleme yapılmış ki birazdan içeriye doluşan öğrencilere beden üzerindeki kemikleri ve kasları göstererek anlatmaya başlıyor hoca. 

Biraz sonra meraklı gözlerle içeriye onlarca Tıp öğrencisi doluşuyor. Öğrenciler büyük bir merakla hocanın tüm anlattıklarını izliyorlar. 

Dersi alan ikinci sınıf öğrencilerden Evin, ilk defa kadavrayı gördüğünde korktuğunu anlatıyor. 

''Ama sonra alıştık, ilerde ameliyatlara da gireceğiz bu yüzden insan bedenini önce kadavra üzerinde öğrenmemiz bizim için çok önemli'' diyor ve ekliyor: ''Vatan hocamızı çok seviyoruz çünkü anatomi dersini bize o sevdirdi.'' 

Daha önce bu dersi teorik olarak gören Gülçin ise ilk defa kadavra dersine girmiş.

''Önümüzdeki yıllarda iyi doktor olabilmemiz için bu ders çok önemli. İlk defa kaslara, damarlar dokunduk, hasta üzerinde neye nasıl yaklaşacağımızı bu sayede öğrenmiş olduk'' diyor.

Mekan dar ve daha fazla yer işgal etmek istemiyoruz, ruhu 12 yıl önce bu dünyadan öte aleme göç eden rahmetli kadavraya fatiha okuyup  hocayı öğrencileriyle baş başa bırakıyoruz.