BİR ŞİİR
ANZELEM
Zaman akrebini saldı üstüme,
Ruhumu iğneler durur anzelem.
Kanayan yüreğim muhtaç hekime,
Sabır neşterini vurur anzelem.
Sevda kelepçesi bağlar elimi,
Her gece zindana koydurur beni,
O yarin bakışı çözse dilimi,
Denizler, deryalar kurur anzelem.
“Gelmeyin” dedikçe üstüme gelen,
Hüzünler, feryatlar göğe yükselen,
Bir ok, bir acı söz, zırhımı delen,
Kaçtıkça kovalar bulur anzelem.
Kaydıkça kayıyor bastığım toprak,
Gönül ikliminde duygular çorak,
Son gibi takvimden düşen her yaprak,
Ömrümün her anı kusur anzelem.
Öldürmez kendini zaman akrebi,
Ölecek bizleriz “bil” dedi nebi,
Genciyle yaşlısı ve hatta sabi,
Gözümün gördüğü çukur anzelem.
Korkum ölüm değil, ondan ötesi,
Önüme çıkarsa günah listesi,
Tutunacak tek dal tövbe bestesi,
Dilim susar, kalbim okur anzelem!..,
Mevlüt MERGEN AMİDİ
Diyarbekir, 20.09.2012.
İLK SÖZ
KÜLTÜR
Diyarbekir’in adı bilenlerce büyüktür,
O’nu yaşatan ise edebiyat ve kültür!..
MM
GÖZLÜYORUM
“ALİ EMİRİ”Yİ NE KADAR TANIYORUZ?..
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Büyük ihtimalle okullar bu ayın son günlerinde eğitime başlayacak, “yeniden” corona virüsten ötürü yine “uzaktan” yani televizyondan mı, yoksa sınıflarda mı olacak bu eğitim, dikkat edilecek olursa biz tekrarında yarar var düşüncesiyle bazı kişileri tanıtmaya çalışıyoruz, bu cümleden olarak “Ali Emiri” hakkında bazı kısa bilgiler vermek istiyoruz:
Miladi takvim 1857’dir, bu yıl içinde bir bebek dünyaya gelir ve adına da “Ali Emiri” derler, Babası “Mehmet Şerif Efendi” dir, onun babası da Diyarbakır şairlerinden Saim Seyyid Mehmed Emin Çelebi’dir..
Şair bir dede, kültürlü bir baba geleceğin Ali Emiri’sinin manevi hayatını düzenlemek için yeterlidir de, ilk tahsilini ailesinin vakfetmiş olduğu ve bugün adı sadece bir mahallede bulunan “Sülukiyye medresesi”nde yapar.
Sıbyan mektebindeki hocası “Fethullah Fevzi efendi” dir. Ali Emiri o zamanlarda Diyarbakır’da faal bulunan birçok medresede okumuş, birçok müderrislerden ders almıştır.
Bununla da yetinilmemiş amcası “Şaban Kaimil Efendi”nin rahle-i tedrisinde ders alarak yetişmiştir.
Daha sekiz on yaşlarında başlayan okuma merakı yakınlarının dikkatini çekerken onu bu yaşlarda Aşık Ömer, Sünbülzade Vehibi ve benzeri halk hikayelerini okur görmekteyiz.
İşin daha enteresan ve takdire şayan kısmı şudur ki Ali Emiri bu yaşlarda amcasının kendisine hediye ettiği dört bin beyitlik “Nevadirü’l-Asar” adlı şiir kitabını ezberlemiştir..
Daha yakından tanıyalım istiyoruz bu Diyarbakır sevdalısı, bu memleket tutkunu güzel insanı, onun için hayatını anlatmayı sürdürmek istiyoruz ve yine görüyoruz ki aşırı okuma hevesi yüzünden hastalanmıştır, kendisini muayene eden doktorlar, seyahat ve dinlenme tavsiyesinde bulunurlar.
Ama onun tek merakı okumaktır, ilim tahsil etmektir, bunu da başarıyla sürdürürken, bir yandan çalışmak, ekmek parasını çıkarmak ister kendisini Mardin Tahrirat katipliğine tayin ederler.
Bundan sonra da Mardin’den Gümüşhane Tahrirat katipliğine getirilir.
Ali Emiri Osmanlı-Rus savaşı denilen ve halk arasında kısaca 93 harbi olarak nitelenen savaşlar sırasında doğu vilayetlerinde dış tahriklerle gayrimüslim unsurların çıkardığı hadiseler ve bazı eşkıyalara karşı alınan tedbirler cümlesinden olan “Islahat komiserliği” bünyesinde tahrirat katibi olarak da görev yaptı.
Ali Emiri’yi böyle anlatırken bir hususa dikkatleri çekmek istiyorum, ne deniyor “dış tahriklerle gayrimüslim unsurların çıkardığı hadiseler ve bazı eşkyalar” burada şunu tekrar etmek durumundayım.
Buu bilgileri aynen rahmetli babamdan bizzat dinlemişimdir, çünkü onlar o zamanlar yaşadıkları Malazgirt’te bu hadiselere yerinde şahit olmuşlar ve bu hadiseler sebebiyle, sıcak yuvalarını, her şeylerini terk ederek bu şehire göç ederlerken parçalanan ailelerini bir araya getirememişlerdir ki, bu yüzden dedemin Diyarbakır’da vefatını babam çok sonraları öğrenebilmiştir.
Ali Emiri’deki okuma merakı giderek büyür, bu merak onu kitaplar edinmeye, biriktirmeye götürürken de kendisi de yazmaya başlar..
Adını duyduğu yazma eser bir kitabı elde etmek için yıllarca uğraş verir, maaşını kendi şahsi ihtiyaçlarının dışında kitaplara yatırır ve bu yüzden de ta uzaklara giderek kitaplığını zenginleştirir.
Kendi ifadesiyle o tarihlerde Diyarbakır’da hemen her evde çok kitaplar vardır, amcasının evinde on bin kitap olduğu bilgisine erişiriz..
Diyarbakır’dan ayrı kaldığı zamanlarda bu şehirde “kolera” hastalığı baş gösterir, buna rağmen Diyarbakır’a gelmek istediğinde: “Gitme orada binlerce insan bu hastalıktan ölmüş, bir kısmı da dağlara çekilmiştir” denir.
Bu sözlere “öyle ise bu haberleri size getiren niye ölmemiş?” diyerek doğup büyüdüğü şehrine döner, döndüğünde gerçekten insanların çoğunun dağlara çekildiğini ve binlerce Diyarbakır’lının koleradan öldüğünü görür.
Ali Emiri’nin hayatı ve eserleri hakkında daha çok bilgi edinmek isteyenlere onun “Osmanlı Doğu Vilayetleri” isimli eserini tavsiye ederiz.
Bu eseri okuduğumuzda yine o tarihlerde bu şehirde yüzlerce cami ve mescidin kapı pencerelerinin kırıldığını, götürülüp yakıldığını, büyük bir kültür katliamı yaşandığını görürüz.
Nitekim, bugün erişilen bazı bulgulara göre, Hazret-i Süleyman Camii civarında İbn-i Sin camisinin bir zamanlar var olduğunu kentsel dönüşüm kapsamında ortaya çıkan kalıntılarda görebiliyoruz.
Yine bugün bazı çevrelerce zaman, zaman ortaya atılan ve “vardır” denilirken “yoktur” diyenler tarafından reddedilen “ermeni katliamı” hakkındaki bilgiler adını andığımız eserde yer alırken dış tahriklere kapılan unsurlardan” Fransa’daki Taşnakyalardan ve bazı Ermeni komitelerinden haberler verilir..
Ali Emiri’nin dostları arasında bu şehirde çok önemli “gayrimüslimler” olduğunu da görüyoruz adını andığımız eseri okurken..
Ali Emiri’nin topladığı kitaplar yalnız ülke içinde değil, yurt dışında da büyük ilgi görür ve kendisine İngilizler tarafından “kitaplarını bize getir sana edinemeyeceğin kadar zenginlik ve emlak verelim” şeklindeki tekliflere o “ben bu kitapları devletimin bana verdiği maaşlarımdan arttırarak aldım, böylece bu kitaplar benim değil milletimindir” der.
Nihayet İstanbul’da bugün “Millet kütüphanesi” olarak bilinen kütüphaneyi kurar ve kitaplarını oraya taşır..
Kısaca dokunduk Ali Emiri”nin hayatına, eserlerine, bundan amacımız ise onu rahmetle ve saygı ile anmaktı, kusur etti isek affola!..
Selam ve dua ile.
ANZELEM
Zaman akrebini saldı üstüme,
Ruhumu iğneler durur anzelem.
Kanayan yüreğim muhtaç hekime,
Sabır neşterini vurur anzelem.
Sevda kelepçesi bağlar elimi,
Her gece zindana koydurur beni,
O yarin bakışı çözse dilimi,
Denizler, deryalar kurur anzelem.
“Gelmeyin” dedikçe üstüme gelen,
Hüzünler, feryatlar göğe yükselen,
Bir ok, bir acı söz, zırhımı delen,
Kaçtıkça kovalar bulur anzelem.
Kaydıkça kayıyor bastığım toprak,
Gönül ikliminde duygular çorak,
Son gibi takvimden düşen her yaprak,
Ömrümün her anı kusur anzelem.
Öldürmez kendini zaman akrebi,
Ölecek bizleriz “bil” dedi nebi,
Genciyle yaşlısı ve hatta sabi,
Gözümün gördüğü çukur anzelem.
Korkum ölüm değil, ondan ötesi,
Önüme çıkarsa günah listesi,
Tutunacak tek dal tövbe bestesi,
Dilim susar, kalbim okur anzelem!..,
Mevlüt MERGEN AMİDİ
Diyarbekir, 20.09.2012.
İLK SÖZ
KÜLTÜR
Diyarbekir’in adı bilenlerce büyüktür,
O’nu yaşatan ise edebiyat ve kültür!..
MM
GÖZLÜYORUM
“ALİ EMİRİ”Yİ NE KADAR TANIYORUZ?..
MEVLÜT MERGEN AMİDİ
Büyük ihtimalle okullar bu ayın son günlerinde eğitime başlayacak, “yeniden” corona virüsten ötürü yine “uzaktan” yani televizyondan mı, yoksa sınıflarda mı olacak bu eğitim, dikkat edilecek olursa biz tekrarında yarar var düşüncesiyle bazı kişileri tanıtmaya çalışıyoruz, bu cümleden olarak “Ali Emiri” hakkında bazı kısa bilgiler vermek istiyoruz:
Miladi takvim 1857’dir, bu yıl içinde bir bebek dünyaya gelir ve adına da “Ali Emiri” derler, Babası “Mehmet Şerif Efendi” dir, onun babası da Diyarbakır şairlerinden Saim Seyyid Mehmed Emin Çelebi’dir..
Şair bir dede, kültürlü bir baba geleceğin Ali Emiri’sinin manevi hayatını düzenlemek için yeterlidir de, ilk tahsilini ailesinin vakfetmiş olduğu ve bugün adı sadece bir mahallede bulunan “Sülukiyye medresesi”nde yapar.
Sıbyan mektebindeki hocası “Fethullah Fevzi efendi” dir. Ali Emiri o zamanlarda Diyarbakır’da faal bulunan birçok medresede okumuş, birçok müderrislerden ders almıştır.
Bununla da yetinilmemiş amcası “Şaban Kaimil Efendi”nin rahle-i tedrisinde ders alarak yetişmiştir.
Daha sekiz on yaşlarında başlayan okuma merakı yakınlarının dikkatini çekerken onu bu yaşlarda Aşık Ömer, Sünbülzade Vehibi ve benzeri halk hikayelerini okur görmekteyiz.
İşin daha enteresan ve takdire şayan kısmı şudur ki Ali Emiri bu yaşlarda amcasının kendisine hediye ettiği dört bin beyitlik “Nevadirü’l-Asar” adlı şiir kitabını ezberlemiştir..
Daha yakından tanıyalım istiyoruz bu Diyarbakır sevdalısı, bu memleket tutkunu güzel insanı, onun için hayatını anlatmayı sürdürmek istiyoruz ve yine görüyoruz ki aşırı okuma hevesi yüzünden hastalanmıştır, kendisini muayene eden doktorlar, seyahat ve dinlenme tavsiyesinde bulunurlar.
Ama onun tek merakı okumaktır, ilim tahsil etmektir, bunu da başarıyla sürdürürken, bir yandan çalışmak, ekmek parasını çıkarmak ister kendisini Mardin Tahrirat katipliğine tayin ederler.
Bundan sonra da Mardin’den Gümüşhane Tahrirat katipliğine getirilir.
Ali Emiri Osmanlı-Rus savaşı denilen ve halk arasında kısaca 93 harbi olarak nitelenen savaşlar sırasında doğu vilayetlerinde dış tahriklerle gayrimüslim unsurların çıkardığı hadiseler ve bazı eşkıyalara karşı alınan tedbirler cümlesinden olan “Islahat komiserliği” bünyesinde tahrirat katibi olarak da görev yaptı.
Ali Emiri’yi böyle anlatırken bir hususa dikkatleri çekmek istiyorum, ne deniyor “dış tahriklerle gayrimüslim unsurların çıkardığı hadiseler ve bazı eşkyalar” burada şunu tekrar etmek durumundayım.
Buu bilgileri aynen rahmetli babamdan bizzat dinlemişimdir, çünkü onlar o zamanlar yaşadıkları Malazgirt’te bu hadiselere yerinde şahit olmuşlar ve bu hadiseler sebebiyle, sıcak yuvalarını, her şeylerini terk ederek bu şehire göç ederlerken parçalanan ailelerini bir araya getirememişlerdir ki, bu yüzden dedemin Diyarbakır’da vefatını babam çok sonraları öğrenebilmiştir.
Ali Emiri’deki okuma merakı giderek büyür, bu merak onu kitaplar edinmeye, biriktirmeye götürürken de kendisi de yazmaya başlar..
Adını duyduğu yazma eser bir kitabı elde etmek için yıllarca uğraş verir, maaşını kendi şahsi ihtiyaçlarının dışında kitaplara yatırır ve bu yüzden de ta uzaklara giderek kitaplığını zenginleştirir.
Kendi ifadesiyle o tarihlerde Diyarbakır’da hemen her evde çok kitaplar vardır, amcasının evinde on bin kitap olduğu bilgisine erişiriz..
Diyarbakır’dan ayrı kaldığı zamanlarda bu şehirde “kolera” hastalığı baş gösterir, buna rağmen Diyarbakır’a gelmek istediğinde: “Gitme orada binlerce insan bu hastalıktan ölmüş, bir kısmı da dağlara çekilmiştir” denir.
Bu sözlere “öyle ise bu haberleri size getiren niye ölmemiş?” diyerek doğup büyüdüğü şehrine döner, döndüğünde gerçekten insanların çoğunun dağlara çekildiğini ve binlerce Diyarbakır’lının koleradan öldüğünü görür.
Ali Emiri’nin hayatı ve eserleri hakkında daha çok bilgi edinmek isteyenlere onun “Osmanlı Doğu Vilayetleri” isimli eserini tavsiye ederiz.
Bu eseri okuduğumuzda yine o tarihlerde bu şehirde yüzlerce cami ve mescidin kapı pencerelerinin kırıldığını, götürülüp yakıldığını, büyük bir kültür katliamı yaşandığını görürüz.
Nitekim, bugün erişilen bazı bulgulara göre, Hazret-i Süleyman Camii civarında İbn-i Sin camisinin bir zamanlar var olduğunu kentsel dönüşüm kapsamında ortaya çıkan kalıntılarda görebiliyoruz.
Yine bugün bazı çevrelerce zaman, zaman ortaya atılan ve “vardır” denilirken “yoktur” diyenler tarafından reddedilen “ermeni katliamı” hakkındaki bilgiler adını andığımız eserde yer alırken dış tahriklere kapılan unsurlardan” Fransa’daki Taşnakyalardan ve bazı Ermeni komitelerinden haberler verilir..
Ali Emiri’nin dostları arasında bu şehirde çok önemli “gayrimüslimler” olduğunu da görüyoruz adını andığımız eseri okurken..
Ali Emiri’nin topladığı kitaplar yalnız ülke içinde değil, yurt dışında da büyük ilgi görür ve kendisine İngilizler tarafından “kitaplarını bize getir sana edinemeyeceğin kadar zenginlik ve emlak verelim” şeklindeki tekliflere o “ben bu kitapları devletimin bana verdiği maaşlarımdan arttırarak aldım, böylece bu kitaplar benim değil milletimindir” der.
Nihayet İstanbul’da bugün “Millet kütüphanesi” olarak bilinen kütüphaneyi kurar ve kitaplarını oraya taşır..
Kısaca dokunduk Ali Emiri”nin hayatına, eserlerine, bundan amacımız ise onu rahmetle ve saygı ile anmaktı, kusur etti isek affola!..
Selam ve dua ile.